1993’te cumhurbaşkanı
adayı da olan İsmail Cem İpekçi, köşemize konuk olmuş, Kuzey
Amerika’da bulunan topluma iletiler vermişti:
“Kültürünüzü
yitirmeyin ama, yaşadığınız topluma da karışın!”
Değerli okuyucularımız,
anavatanımızda yaşanan Cumhurbaşkanı krizinin üzüntüsüyle sarsıldığımız
şu günlerde aklıma eski Cumhurbaşkanı adaylarımızdan biri geldi;
İsmail Cem. Kendisi 1993’te Süleyman Demirel, Kâmran İnan
ve Lütfi Doğan’ın rakibi olarak Cumhurbaşkanlığına aday olmuştu.
Acaba sağ ve sağlıklı olsa şimdi de aday olur muydu? Kim bilir?
Siyasetten gazeteciliğe, TRT yönetiminden sanata kadar dolu dolu
bir yaşamı geride bırakarak 24 Ocak 2007 tarihinde 67 yaşında aramızdan
ayrılan eski Dışişleri Bakanlarımızdan İsmail Cem, Cumhuriyetin
75. yılını kutladığımız 1998 yılının Ekim ayında Dışişleri Bakanlığı
görevini yürütürken köşemize konuk olmuştu. Üniversite yıllarında,
Sultanahmet’e giderken, Teşvikiye Camisi’nin köşesinde Karaköy dolmuşu
beklediğim günlerde sık sık gördüğüm gazeteci İsmail Cem ile günün
birinde söyleşi yapacağım doğrusu hiç aklıma gelmezdi. New York’taki
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na katıldıktan sonra Türkiye’ye
dönerken Kanada’ya uğrayan, yoğun programına rağmen bizi kırmayıp,
değerli zamanından birazını da Bizim Anadolu’ya ayıran mütevazı
ve kibar Sayın Bakanımıza gazetemiz ve okuyucularımız adına Tanrı’dan
rahmet diliyor, kendisiyle yaptığımız söyleşinin bir bölümünü sizlerle
yeniden paylaşmak istiyoruz. A.S.A.
*****
-
Yurtdışında yaşayan Türkler olarak bizler vatanımızla ilgili konularda
Türkiye’de yaşayan Türklerden çok daha duyarlıyız. Buradaki Türkler
internet aracılığıyla Türkiye’deki tüm gelişmeleri çok daha yakından
izleme olanağına sahipler. Siz Türkiye’nin bir “Dünya Devleti” olduğunu
söylüyorsunuz. Dünya Devleti nedir?
- Bir defa çok geniş bir coğrafyadan etkilenen hem de onu etkileyen
bir devlet, tarih boyutuyla, kültür boyutuyla kendi sınırlarını
aşan bir devlet. Dünya devleti sadece teknoloji alıp kullanan bir
devlet değil, teknolojiyi dışarıya veren bir devlet. Bizim bu konularda
ve bazı alanlarda çok ciddi bir birikimimiz var. Özellikle günümüzün
gerçeklerinde, günümüzün siyasi coğrafyasında Türkiye çok büyük
bir etkinliğe sahip. Bu etkinliği bilinçli bir şekilde kullanmaya
başladı. Türkiye aynı zamanda ekonomik dinamizmiyle gerçekten çok
etkili, son derece hızla büyüyen bir ekonomi. Şöyle bir baktığımızda,
280 milyon dolar milli gelir önemli bir rakam. Türkiye’de şu sıralarda
kontrol altına almaya çalıştığımız kayıt dışı ekonomiyi de göz önüne
alırsak bu 280 milyon dolar, 400-420 milyar dolara çıkar ki, bu
çok büyük bir rakamdır. Ekonomide, yine 1998 yılında yüzde 8 büyüdük.
Bir dizi siyasi sıkıntıya rağmen dünyanın en hızlı büyüyen ülkeleri
arasındaydık 1997’de. Bu sene enflasyonu düşürmeye çalışıyoruz.
Dolayısıyla ekonomiyi yavaşlatma söz konusu. Malum Asya krizi, Rusya
krizi var; yine de yüzde 5’e yakın bir büyüme gözüküyor. Bütün bunlar
Dünya Devletinin ekonomik dinamizmidir. Ayrıca belli bir coğrafyada
çok güçlü olmak gerekir ki, bu da bizim özelliklerimizden biri.
Jeostratejik konumumuz çok önemli. Sonra uluslararası güç dengesindeki
belli başlı faktörler de az önce sözünü ettiğim ekonomiden başka,
çok ileri bir silahlı kuvvetlere sahip olmamız da önemli. Örneğin
29 ülkeye eğitim veriyoruz. Bu çok önemlidir. Askerlerimiz 29 ülkeye
gidiyorlar, oradaki askerleri eğitiyorlar veya onlar Türkiye’ye
gelip eğitim görüyorlar. Ve nihayet bazı eksikliklerine rağmen,
geniş bir coğrafyanın da en köklü demokrasisi bizim demokrasimiz.
Zaman zaman biz de beğenmiyoruz. Bu doğru da, şöyle bir baktığımızda,
eksiklikleri mevcut olmakla beraber, 1945-46’dan beri çalışan, ciddi
işleyen bir demokrasimiz var. Bütün bunlar tabi Türkiye’yi öne çıkarıyor.
Dünya Devleti olmak demek de bütün bu özelliklere sahip olmaktır.
Mesela bizim tarihi paylaştığımız 26 bağımsız devlet var. Bu İngilizce
deyimiyle müthiş bir “asset”, yani müthiş bir birikim. İşte
bütün bunlardan bir Dünya Devleti olma iddiası çıkıyor.
-
Gazetemiz Bizim Anadolu aracılığıyla burada yaşayan Türk
toplumuna bir mesajınız var mı?
- Şimdi, bu defa bizim buradaki Türk toplumu, yeni dünyada kökleşen
insanlar, bu çok önemli. Yani Batı Avrupa’da bulunanlardan farklı
olarak çok daha zorunu yapıyorlar. Adeta bir ‘frontier’ bölgede,
gelmiş burada kök salmaya başlamışlar. Şunu söyleyeyim ki, biz Türkiye
olarak kendilerinin her zaman yanlarındayız. Türkiye konularında
çok hassas olduklarını da biliyoruz. Bu beraberliğimizi devam ettirelim.
İçinde yaşadıkları topluma mutlaka uyum göstersinler. Ben şu fikirde
değilim; yani bizim insanımızın tüm ilişkisi Türkiye ile olsun,
içinde yaşadığı topluma karışmasın, katılmasın. Hayır, her topluma
karışsın. Bu, kendi mutluluğu açısından çok önemli. Türkiye ile
bağlantılarını da devam ettirsin ...
*****
İSMAİL CEM
İPEKÇİ KİMDİR?
Ünlü sinemacı
İhsan İpekçi ve eşi Şerife hanımın oğulları İsmail Cem, 1940 yılında
İstanbul’da doğdu. 1959’da İstanbul Robert Koleji’nden mezun olduktan
sonra Lozan’a gitti ve 1963’te Lozan Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni
bitirerek Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü’nde siyaset sosyolojisi
dalında yüksek lisans yaptı. Daha sonra İstanbul’a dönerek çeşitli
gazetelerde yazı işleri müdürlüğü, genel yayın müdürlüğü yapan İsmail
Cem, 14 Şubat 1974’te TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu) Genel
Müdürlüğü’ne getirildi. Göreve başlarken yaptığı konuşmada, “Yeni
çalışma döneminin kültür anlayışında öncelik Türkiye kültürüdür,
halkın kültürüdür. Bunun çağımızda aldığı ve alacağı biçimdir” dedi
ve TRT’de birçok yeniliklere imza attı. Bunlardan en önemlisi televizyon
yayınlarının gelişmesine olan önemli katkılarıdır. İsmail Cem’in
Genel Müdürlüğü sırasında haftada 20 saat olan TV yayını 50 saate
yükseldi. Bununla orantılı olarak da 10 milyon olan televizyon izleyici
sayısı 20 milyona çıktı. Ancak uygulamaları ve yaptığı atamalarla
muhalefetin sürekli tepkilerine neden olan Cem, hükümet değişikliğiyle
16 Mayıs 1975’te görevinden alındı ve yerine Nevzat Yalçıntaş atandı.
Bir süre sonra Danıştay tarafından göreve iade edildiği halde kendisi
bunu kabul etmeyerek gazeteciliğe dönmeyi tercih etti.
SHP ile siyasi
yaşama atılan İsmail Cem, 22 Mayıs 1988’de parti genel başkanlığına
adaylığını koyduysa da bu arzusu gerçekleşmedi.
Daha sonra “yeni
sol”a destek veren Cem, 16 Ekim 1981’de kapatılan ve 19 Haziran
1992’de tekrar açılan CHP’nin yeniden oluşumunda önemli rol oynadı.
1993’te Süleyman Demirel, Kâmran İnan ve Lütfi Doğan’ın rakibi olarak
Cumhurbaşkanlığına aday olan İsmail Cem, 1987 ve 1991 seçimlerinde
İstanbul’dan, 1995 seçimlerinde Kayseri’den milletvekili seçildi.
7 Temmuz 1995’te Çiller hükümetinde Ercan Karakaş’tan boşalan Kültür
Bakanlığı görevini üstlenen Cem, daha sonra CHP’den ayrılarak DSP’ye
geçti. Bu partide TBMM Grup Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen Cem,
ayrıca Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) ve Batı Avrupa
Birliği (BAB) Asamblesi üyeliklerine, AKPM Sosyalist Grubu Başkan
vekilliği’ne de seçilmiş, AKPM ve BAB Asamblesi Türk Parlamenterler
Grubu Başkanlığı’nı da yürüttü.
57. hükümette
Dışişleri Bakanı olarak görev alan Cem, özellikle dönemin Yunanistan
Dışişleri Bakanı Yorga Papandreu’yla kurduğu samimi diyalogla Türk-Yunan
yakınlaşmasında etkin rol oynayarak iki komşu ülkeyi birbirine yakınlaştırdı.
Papandreu’yla çekilen fotoğrafları dünya basının baş sayfalarını
günlerce süsledi. Avrupa Birliği’ne üyelik sürecindeki başarılı
politikasıyla da dikkat çeken İsmail Cem, 2000 yılında dünyada “Yılın
Devlet Adamı” ödülünü, Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu ile
paylaştı.
Daha sonra DSP’den
ayrılarak YTP’yi kuran Cem, bu partinin Ekim 2004 kurultayında CHP’ye
katılma kararı almasının ardından siyasi kariyerine bu partide devam
etti ve sırasıyla Parti Meclisi üyesi, Bilim ve Kültür Platformu
Başkanı ve Genel Başkan Başdanışmanı olarak görev yaptı.
Yapıtları
İsmail Cem’in
“Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi”, “Türkiye Üzerine Yazılar”,
“12 Mart”, “TRT’de 500 Gün”, “Siyaset Yazıları”, “Geçiş Dönemi Türkiye’si”,
“Sosyal Demokrasi ya da Demokratik Sosyalizm Nedir, Ne Değildir?”,
“Türkiye’de Sosyal Demokrasi”, “Engeller ve Çözümler”, “Yeni Sol”,
“Soldaki Arayış”, “Gelecek İçin Denemeler”, “Mevsim” ve “21. Yüzyılda
Türkiye” adlı yapıtları yayınlandı.
Bilinmeyen
yönleri
Koyu
bir Galatasaray taraftarı ve ünlü oyuncu Hagi’nin hayranı olan Cem,
zaman buldukça Galatasaray maçlarına gitmeyi severdi. Akvaryum balıkçılığına
düşkün olan ve Türkiye’de akvaryum balıkçılığı üzerine en çok kitabın
kendisinde olduğunu iddia eden Cem’in başka bir tutkusu da Bonzai
idi. İstanbul’daki evi Uzakdoğu’nun bu özen ve emek isteyen cüce
ağaçlarıyla süslüydü. Adeta bir tutku halindeki Kanarya sevgisi
nedeniyle babasıyla birlikte Serinofil Derneği’ne de üye olan Cem,
Klasik Türk ve Batı müziği dinlemeyi seviyordu. En çok da Dede Efendi,
Vivaldi ve Mozart’ı. İsmail Cem’in bir başka tutkusu da fotoğraf
çekmekti. Objektifini pek çok ilginç konuya çeviren İsmail Cem,
beş fotoğraf sergisi açmış, fotoğraf kitabı yayınlamıştı. İngilizce
ve Fransızca’yı çok iyi bilen, Türkiye’de basın ve siyaset alanındaki
başarıları kadar örnek kişiliğiyle de takdir toplayan İsmail Cem,
Elçin Cem ile evliydi; ve çiftin İpek ile Kerim adlarında iki çocukları
vardı.
Haziran 2007
|