Gençler Göktürkçe öğreniyor…
Göktürkçe'ye
büyük ilgi

ÖMER F. ÖZEN
1889 yılında
Moğolistan'da bulunmasının ardından biri Danimarkalı öbürü Rus,
iki dilbilimci ve tarihçilerce çözülüp bilim dünyasına tanıtılan
Göktürk (Orkun) Yazıtları, dilbilimcilerce coşkuyla karşılanmasına
karşın uzun süre üzerinde pek durulmamıştır. Bizce bunda, 20. yüzyıl
başında savaşların olması ve Türklere karşı bir edim olmasının da
önemli etkisi vardır.
Göktürk Yazıtları
üzerinde 1930'lardan sonra, özellikle Türkiye'de dilde devrim ve
arılaştırma çerçevesinde yavaş da olsa inceleme / araştırma başlatılmıştır.
Dil, sözcük dağarcığı, tümce yapısı, dilbilgisi kuralları yönünden
biçok incelemenin yapıldığı Göktürk Yazıtlarının Türkçe'nin yanı
sıra evren dilleri açısından da öneminin büyüklüğü dilbilimcilerce
belirtiliyor.
Bu
arada gözlemlediğimiz kadarıyla, belirli bir süredir bu çalışmalardan
bir bölümü toplum bireyleri düzeyine indirilip yoğun bir Göktürk
Abecesi öğrenme/öğretme yönünde adımlar atılıyor. Bu alanda yoğun
çaba gösteren en önemli kişilerden biri Gökbey Uluç'u tanıdık.
İlk Göktürkçe öğrenme işliğini Iğdır'da açan, daha sonra Azerbaycan'ın
başkenti Bakü'de sürdüren, ayrıca bu konuda yayınlar da yapmaya
başlayan Matematik Öğretmeni Gökbey Uluç'tan konuyla ilgili
bilgiler aldık. İşte sorularımız ve söyledikleri:
BA: -
Bu konuya girmenize önayak olan nedenler nelerdir?
- Türkçe'ye olan duyarlılığım, çalışmalarıma başlamamdaki eñ étkin
nedendir.
BA: -
Türkiye'de Dil Derneği, Türk Dil Kurumu ya da üniversitelerin Türk
diliyle ilgili bölümleriyle iletişime geçip birlikte çalışma olanakları
aradınız mı? Aradıysanız, yaklaşımları nasıl oldu? Ne tür yanıtlar
aldınız?
- TDK ile iletişime géçmiş, Iğdır'daki öğreneğimiziñ günlük soñuçlarını
tutanak biçiminde yazmış, soñra kendilerine göndermiştim.
"İleride bir kılavuz anıklayacak (hazırlayacak) olursanız,
sizlere yol gösterir" diye de eklemiştim. Géri dönmediler.
Yıllar soñra Bakü'de kendi tutanağımı kullanarak bir kılavuz hazırladım.
Bugün "Göktürkçe Öğreniyorum" adı ile 3.
baskısı satılan kılavuzu yayına anıklama göreviniñ baña düşmesinden
dolayı büyük bir mutluluk, hem de onur duymaktayım.
BA: -
Türkiye dışında Azerbaycan'dan başka Türkçe konuşan ülkelerin dil
yapısı/yazısı üzerine eğildiniz mi? Eğildiyseniz ne gibi sonuçlar
çıkardınız?
- Çalışmalarım hep Türkiye ile Azerbaycan türkçeleri üzerine oldu.
Öbür Türk yurtlarına uğramak, hem de o yörelerimiziñ dilleri üzerine
çalışmayı çok istiyorum.
BA: -
Bugün değişik toplumlarla ilişkiler dolayısıyla değişik söylem /
yazım biçimlerine uğrayan, artık belki Türk Dili değil de, Türk
Dillerinden söz edebileceğimiz bir ortamda 'ortak bir abece' yaratılabileceğine
inanıyor musunuz?
- Ortak dil, ortak yazı çok tartışmalı bir konu olsa da, şu kesin
bir gérçektir ki, İstanbul Türkçesi artık Türk toplumlarınıñ ortak
dili, hem de ortak yazısı olmuştur. Tartışmalar arasında birbirine
yakın lehçeleriñ karmasınıñ alınması, yad sözcükleriñ ayıklanıp
öz olanlarla yéñilenmesi gibi onlarca yapay ortaklık aranmış; yéri
gelmiş Azerbaycan, yéri gelmiş Türkiye lehçeleri ana lehçe olsun
diye çıkışlarda bulunulmuştur. O benimki olsun, bu bizimki olsun
diye diye de bir türlü soñuca varamamışlardır. Ancak Türkiye'niñ
özellikle de bakacak (televizyon) alanıñdaki ağırlığından dolayı,
İstanbul Türkçesi öne çıktı, kimseye de çaktırmadan ortak bir dil
oldu. Bugün Azerbaycan sokaklarındaki bir satakta (dükkânda)
Serdar Ortaç çalıyor, onuñ hemen önüñde park étmiş taksiden
İbrahim Tatlıses'iñ türküsü okunuyorsa, bugün İran'da İstanbul
Türkçesiyle elini kolunu sallayarak istediğiñ yérde gezip, istediğin
yérde oturup yiyebiliyorsansa, bugün Orta Asya'daki Kırgız, Kazak,
Özbek gençleriyle bir araya geldiğinde İstanbul Türkçesiyle añlaşıyorsansa,
démek bizim ortak dilimiz çoktan İstanbul Türkçesi olmuş. Bu bağlamda
ortak yazı dili, ortak bir damgalık (alfabe) olsun istiyorsan, İstanbul
Türkçesi üzerinden çalışmalarımızı yürütmeliyiz. Ortak bir diliñ
kullanacağı damgalık, düz mantıkla yine ortak bir damgalık olacaktır.
BA: -
1920'lerin sonunda Arap abecesinin değiştirilmesi sırasında değişik
abecelerin incelendiği, bunların içinde Göktürk abecesinin de olduğu,
ancak günümüz Türkçesine en uygun olarak Latin abecesinin seçildiği
savı vardır. Her sese bir imge yöntemiyle Türkçeye göre düzenlenen
Latin abecesinin yerine bir gün Göktürk abecesinin geçirilebileceğine
inanıyor musunuz?
- Lâtin'e géçtiğimiz dönemlerde konuşma dilindeki yabancı sözcük
oranı % 65 idi. Bu yüzden "her sese bir damga" düşüncesiniñ
benimsenmesi çok sıradan bir durum, hatta olması gerekendi. Aynı
zamanda Göktürk damgalarınıñ incelenmesi, Türkiye'de 1930'lardan
soñra başlamıştır. O döneme değin tam olarak ne olduğu bilinmiyordu.
Soñrasında pek konuşulmuyor ancak, bunuñ bir de maddi, iktisadî
boyutu var. Daktilolarıñ, telgraflarıñ Göktürk damgalarına uygun
olarak üretilme süreci var. Türkiye'niñ o dönemde bunu kaldıracak
durumu yoktu. Daha da önemlisi, halka bu yazıyı öğretecek öğretmen
yoktu. Damga (harf) devriminiñ yanlış añlaşılmalarından biri de
budur; bir gécede yazınıñ değiştiğini sanarlar. Déğil efendim, toplum
démeli yazar kesimi zaten çoktan Lâtin yazısına géçmişti. O dönemde
daha meclis yargıya varmadan önce Lâtin ile yazılmış gazeteler,
bétikler (kitaplar) piyasada bulunuyordu. Dolayısıyla topluma Lâtin'i
öğretecek bir öğretmen kadrosu bulmak çetin déğildi.
BA: -
Bugün özellikle Türkiye Türkçesinde her sese bir imge öğrencesine
göre eğitilen kişi oğlu ve kızları için Göktürkçe abece ne kadar
sağlıklı bir eğitim aracı olacaktır? Kişiler sıradan bir tümceyi
bile, Orhun Yazıtlarını çözer gibi, bildikleri bir tümceyi bile
yeniden okumaya çalışmayacaklar mıdır?
- Bu damgalar, démeli Göktürk damgaları Türkçe yazılsın diye yaratıldı,
bunuñ için varlar. Dolayısıyla bir Türk kızı, bir Türk oğlu için
ne öğrenilmesinde, ne de kullanılmasında çetinlik söz konusu olamaz.
Eski dildeki sözcükleri incelemek dilbilimcileriñ işidir.

BA: -
Genel olarak bir ünlü uyumu kuralı olan Türkçede, günümüz Türkçesinin
gereksinimi karışlanabilecek midir? Örneğin 'alı/kırmızıyı', bir
ad olan 'Ali' sözcüklerinin bile yazılıp seslendirilmesinde güçlük
yaşanmayacak mıdır?
- "Şükür" sözcüğünü İngilizce'de nasıl yazarlar;
"shukur". Peki, bu bir İngiliz için dert midir?
Beñzeri biçimde dilimiziñ kurallarına uymayan sözcükleri yazamıyoruz
diye bizim de bir derdimiz olmamalıdır. Çünkü bu damgalar Türkçe
yazılsın diye var. Bu da, dile yabancı sözcük girmesine bir kalkan
olarak karşı durduğunu gösterir. Yabancı sözcükleri yazabiliyor
olmak, evrensellik déğil, o yazı düzeneğiniñ gediklerle dolu olması,
bir süre soñra yıpranacağınıñ göstergesidir.
BA: -
Bildiğiniz gibi 'ülkü' sözcüğü çok güzel Türkçe bir sözcüktür ve
Frenkçe 'ideal' sözcüğünü birebir karşılar. Ancak bu sözcüğü 70'li
yıllarda siyasi bir kesim savsöz olarak kullandığı için toplumun
değişik kesimlerinde başka çağrışımlar yaptığından olabildiğince
kullanılmamaya çaba gösterilir. Şimdi sizin gibi birlikten, gerçek
değerlerden söz eden özverili kişiler bu girişimlerini bu önyargılardan
kurtarıp geneli kucaklayabilecek midir? Bu konuda herhangi bir kaygı
duyuyor musunuz?
- Şunu diyeyim, tüm ülküleriñ ortasında bir yérde bir varız. Ülküler,
siyasetler üstüyüz. Biz, bizim yaptıklarımız toplumuñ kültürel olarak
bir devinimidir.
BA: -
Göktürkçe abecesini öğretmek dışında yeni araştırmalarınız var mı?
Varsa neler?
- Göktürkçe araştırmaları dışında roman çalışmalarımla ilgileniyorum.
"Sévilmek İsteyen Kişi" ile ikinci baskısı
yayınlanan "Ustan Göñüle" adlı iki romanım
bulunmakta. Üzerinde çalıştığım yéñi romanımı da eñ kısa sürede
okuyucularla buluşturmanıñ düşünü kuruyorum.
Bizim
Anadolu
Temmuz-Ağustos 2014
|