|
Paralel
Diyaspora
Türkiye'deki
paralel devletler ve yandaş basınları, kendilerine yakışan şekilde
birbirlerini çitiliyorlar. Bakalım kir çıkacak mı, çıkarsa geriye
ne kalacak? Biz kendi işimize yani diyasporaya bakalım. Tarihe not
düşmek maksadıyla size Ottava'daki duruma bakalım.
Türkiye'nin
paralel devleti varsa, diyasporanın da kapı gibi paralel Sivil Toplum
Örgütleri var. Bana kalırsa bazıları, gurbette halkın ihtiyacı olan,
ihmal edilmiş hatta aşağılanmış dini duygularını istismar ederek
ve ellerinde bulunan maddi gücü, etkin ve verimli bir şekilde kullanarak,
toplumu kendi amaçladıkları şekle sokmak istiyorlar. Yani bir tür
toplum mühendisliğine soyunmuşlar.
Sanırım bu politikanın
bir uygulaması olarak 1990'ların ortalarında Ottava'ya bir Süleyman
Hoca geldi. İşinin ehli bir din adamı idi. Cemaatçiliğini saklamıyor,
haftanın yedi günü toplumu örgütlemeye gayret ediyordu. Ciddi, sakin,
dinlemeyi bilen ama ödün vermez bir örgütçü idi. Dini birikimini
de kullanarak kısa sürede Türk toplumunun dindar kesiminin saygınlığını
kazandı.
O tarihlerde
Ottava'da iki bin kişi civarında Türk yaşıyordu. 1971 de kurulan
Kültür Derneği, sivil toplumu düşe kalka da olsa yaklaşık otuz yıldır
kucaklıyordu. Tabii her dernek gibi seveni kızanı, kırgını küskünü
vardı, ama dişe dokunur sayıda üyesi ve hemen hemen hiç parası yoktu.
Cebinde akrepler dolaşan dernek üyelerinden de yıllık 25-30 dolarlık
aidatı alabilmek için taklalar atılıyordu. Dernekte katı bir laiklik
uygulaması vardı, beyaz yakalı olmayanlar nedense derneğe uğrayamıyorlardı
ve bunu dert eden de pek yoktu. Toplumun dini ihtiyaçlarını karşılayacak
bir yapılanma veya uygulama ve bunu nasıl çözeriz diye düşünen yoktu.
Dernek üyeleri bir yandan da geçim derdinde oldukları için hem kendi
işlerinde çalışıyor hem de kişisel zamanlarında topluma hizmet ediyorlardı.
Oysa bildiğim
kadarıyla Süleyman hoca bir işte çalışmıyordu. Gelir gelmez evine
yerleşmiş, düzenini kurmuştu. Kendi birikmiş parası mı vardı, bağlı
olduğu cemaatin maaşlı adamı mıydı bilmiyorum. Ama bütün zamanını
toplumu yukarıdan aşağıya doğru örgütlemek için harcayabiliyordu.
Süleyman Hoca
halkın dini ihtiyaçlarını karşılamakla yola çıktı. Evlerde İslam
ve Kur'an toplantılarını başlattı. Yolu yordamı demek ki iyi biliniyordu
ki derhal bir vakıf kuruldu ve herhalde vakfın vergiden muafiyet,
bağış toplama izni gibi tüzel kişilik avantajları da kullanılarak
toplanan bağışlarla bir mescit alındı. (Bildiğimiz iki katlı ev)
Mescidin üst katı uygun kişilere kiraya verilerek aylık ödemeleri
rahatlatıldı, bodrum katı da mescit yapılarak ibadete açıldı. Diğer
bağışların yanı sıra, her Cuma ve Bayram namazından sonra açılan
mukavva kutularla bağışlar toplanmaya başlandı. Makbuz ve kayıt
soran yoktu, veren Allah Rızası için veriyordu. Daha sonra o ev
(mescit) bağış yapanlara sorulmaksızın satılarak yerine değeri bilmem
kaç milyon dolar olduğu iddia edilen bir Kültür merkezi inşa edildi.
Vakfın parasal gücü ya o noktalara ulaşmıştı ya da dışardan destek
alıyordu.
Süleyman Hoca
bir gün, yakında Türklerin resmi nikâhlarını da kıyacağım inşallah
demişti. Bir nedenle olamadı demek ki.
Yaz tatillerinde
Toronto'dan veya başka bir yerlerden gelen "abiler" Ottavalı
çocuklarımızı Amerika'daki kızlı erkekli olmayan kamplara götürüp
eğitiyorlardı. Bir arkadaşım da kızını oraya gönderdiğini söylemişti.
Ama gördüğünün yarısına duyduğunun hiçbirisine inanma derler.
Derneğin geleneksel
senelik yemekleri vardı; büyük çabalarla elde edilen ve yaşatmak
için yeterli sayıda öğrenci bulması gereken Türkçe okulu vardı;
çocuk bayramı kutlaması vardı; bayramlaşmaları vardı; elektronik
haberleşme grubu vardı; web sayfası vardı. Vakıf bunlara katılarak
destek vermek ve birlikten güç doğmasını sağlamak yerine hepsinin
paralelini tercih etti. Paralel Türkçe okul, paralel Türk gecesi,
paralel bayramlaşma, paralel Çocuk Bayramı, paralel haberleşme ağı,
paralel web sayfası, paralel lobi faaliyetleri...
Artık birkaç
bin kişilik Ottava Türk toplumu, iki tarafa da katılmayan büyük
çoğunluk ile her iki tarafı da destekleyenler küçük azınlık dışında,
Dernekçiler ve Vakıfçılar olarak bölünmüştü. Ulusal felaketler veya
Ermeni sorunu gibi hususlar dışında tarafların birbirleri ile ilişkisi
yoktu. Gerçi sivil toplum örgütlerinin birbirlerini desteklemesi
şart değildir ama rakip olmaları herhalde gerekli değildi.
Her görüşmemiz
karşılıklı sevgi ve saygı ifadeleri çerçevesinde oldu. Her yeni
gelen işyerimi ziyaret edip kendisini tanıştırdı iyi dileklerini
sundu. Sanırım toplumun önde gelenlerini veya diğer işadamlarını
da ziyaret ediyorlardı. Çünkü derneğin aksine insan kaynağının ve
parasal desteğin önemini biliyorlardı. Gelene kucak açıp, gelmeyenin
ayağına gidip desteğini istiyorlardı. Ama yine derneğin aksine vakfın
kontrolünü asla elden bırakmıyorlardı. Galiba demokratik bir yapılanmaları
yoktu.
Vakıf biraz
palazlanınca geleneksel Lale Festivalinde Türkiye'yi temsil etmek
istedi. Resmi şahıslar ve eski dostlar devreye girince alamadılar
ve temsil yetkisi dernekte kaldı. Bunun üzerine Ottava'da (Montreal
ve Toronto ile koordineli) paralel Türk Festivali düzenlemeye başladılar.
Bu festivallerle Kanadalılara Türkiye'nin paralel imajı sunuluyordu.
Türkiye devleti de 'o zamanlar' destek veriyordu. Geçmişte yazmıştım,
bu festivallere bağış yapmam veya sponsor olmam için işyerimi de
ziyaret ettiler. Tek şart olarak "Dernekle birlikte ve bütün
Türkleri kapayacak şekilde düzenleyin, verebileceğim her türlü desteği
vereyim" dedim. "Ne Arabın yüzü, ne Şam'ın şekeri"
diye düşündüler sanırım. Derneğin girdiği ortamda mutlak kontrolü
kaybedeceklerdi.
Ottava Türklerinin
Ottava'da yayınladıkları bir gazeteleri yoktu. Olsaydı belki de
işten az çok anlayan birisini maaşa bağlayıp, sadece baskı masraflarını
karşılayarak bile rahatça Ottava'daki Türk gazetesine paralel bir
gazete çıkartabilirler, çalakalem yazabilen yandaşları bu gazeteye
yerleştirerek kamuoyu yaratabilirlerdi.
Peki diyasporanın
"paralel sivil toplum örgütleri" var da "derin sivil
toplum örgütü" yok mu?
O kadar da derine
inmeyelim şimdilik!
Eylül-Ekim
2014
Yazarın önceki
yazıları:
Denizciler Maviyi Sever
Bölük Bölük Bölünmüşüz
Farklı Bir 24 Nisan
Aydın Yurtçu
Alıp Başını Gidebilmek…
Anı Yaşamak
Kesilip Saklanacak Bir Yazı
Harcamak
İlişki
Çağdaş Türkiye'yi Kim Koruyacak?
Başarı
Bizim Ermeniler
Bilmiyorum
Federasyon
Altıkat'ı Anma Töreni Üzerine
Çıktık Açık Alınla
Yorumsuz Yorum
Adam Olmak İstemiyorum!
Kanada - Türkiye Diplomatik İlişkileri Alt
Düzeye İndirilmelidir!
24 Nisan
Kendimize Sormamız Gereken Soru
Ottava Türk Derneği (3)
Ottava Türk Derneği (2)
Ottava Türk Derneği (1)
İki Kere Okunması Gereken Yazı
Kanada Parlamentosunda İlk Türk Parlamenter
Gün Gelir
Boşuna Yazılmış Bir Yazı
Ottava Türk Festivali
Örgütlendiremediklerimizden misiniz?
Çağdaş Ağalık Sistemi
Türkiye Laiktir, Laik Kalacak
Eleştiri Delinin Düdük Çaldığı Gibi Yapılmaz!
Başım Ağrıyor
Sivrisinek Masalı
Hadi Görünelim!
|