Merve SANCAK
Gençlik Başımda Duman


Aşk Şairi Ümit Yaşar

Ayın şiiri

Her ay okuyucularımıza ayırdığımız şiir bölümünde sizin de şiirleriniz yayınlanabilir, ayın en iyi şiiri sizin imzanızı taşıyabilir.

Şiirlerinizi

bizimanadolu@ yahoo.com

ya da

'Genç Anadolu, C.P. 1141, Succursale Desjardins, Montréal, Québec H5B 1C3' adresine yollayın; gelecek sayıda kim bilir, belki de sizin şiirinizi yayınlarız.

Ayrıca her ay ayın şiirine bir kitap armağanımız olacak.

Hepinize merhaba! Koca bir yılı geride bıraktığımız bugünlerde umarım hepinizin sağlığı ve mutluluğu yerindedir. Ümit ederim ki 2008 yılı bizler ve ülkemiz için güzel bir yıl olacak.

Bir Ümit Yaşar Oğuzcan hayranı olarak, bu ay sizleri sevgili şairimizle tanıştırmak istedim. Ümit Yaşar Oğuzcan aşk, ayrılık, özlem temaları ekseninde çoğalttığı şiirini, 1973'te büyük oğlu Vedat'ın ölmesi üzerine, hayatın boşluğu, ölüm ve acı gibi derinliklere, öz ve biçim yoğunlaştırmalarına yöneldi. Bir çok şiiri şarkı olarak bestelendi. Ümit Yaşar Oğuzcan aşk üzerine yazdığı şiirleriyle hepimizin gönlünde taht kurmuş bir şairimizdir. Madem ki şairimiz aşkı anlatıyor şiirlerinde, neden bu ayın konusu aşk olmasın dedim kendi kendime. Aşk nedir? Bir tarifi var mıdır? Yoksa aşk diye bir şey yok mu? Niçin gereklidir aşk hayatımızda? Bir hevesten mi ibarettir, yoksa ömür boyu kalıcı mıdır? Hepimizin bilmek istediği ve çoğu zaman kendimize yönelttiği bu soruların cevabı kişiden kişiye değişir. Bana sorarsanız, aşkın gerçek bir tanımı yoktur. Aşkı kalıplara sığdıramayız. Sadece bir sevgiliye duyulan duygulardan ibaret değildir aşk. Doğaya, hayvanlara, müziğe, kısacası her şeye karşı aşk duyulabilir. Aşkı kontrol etmek imkânsızdır. Ne kadar aşkı önlemek istesek de, her defasında yeniliriz kalbimize. Bazan göklere uçurur bizi, bazan da hayal kırıklıkları sarar dört bir yanımızı; yere çakılırız. Ama bizi belki de yeniden ayağa kaldırabilen tek şey aşktır, tutkudur. Dünyada aşktan daha yüce bir duygu yoktur. Bakalım Ümit Yaşar Oğuzcan ne diyor aşk için. İşte şairin aşk üstüne yazdığı ve benim sizin için seçtiğim bir şiiri:


AŞK ŞAİRİ

Acılar vardır, bir de çaresizlikler
Ne zaman başladıysa benim öyküm
Yürüdük, kim bilir kaç yıl beraber
Bir yanımda aşk, bir yanımda ölüm
Durup durup kirlendim yaşadıkça
Aşktı beni yıkayan, arıtan su
Dünyamı saran bir uçtan bir uca
Hep o bir gün sevememek korkusu
Ben kalbimi o taşlarda biledim
Bütün pisliklerini yeryüzünün
Kazıdım hançerimle yeniledim
Son dakikasında bile ömrümün
Ben Tanrıdan başka bir şey istemem
Her sevgiye açık olsun pencerem


Bize Katılın!

Gençlik sayfasına katılmak ister misiniz?
Çevrenizden bize haberler ulaştırıp, gençliğin sesini duyurmak istiyorsanız, hemen
bizimanadolu@yahoo.com

ya da
'Genç Anadolu, C.P. 1141, Succursale Desjardins, Montréal, Québec
H5B 1C3'
adresine yazın.

Yazılarınızı, şiirlerinizi bekliyoruz. Hadi kâğıdı, kalemi elinize alın ya da bilgisayarın başına geçin!

Şair, onu arıtan şeyin aşk olduğundan bahsediyor bu şiirinde; aşkın ne kadar yüce bir duygu olduğunu anlatıyor bizlere. Hayatında yaşadığı bütün acıların, bütün çaresizliklerin şifası aşk, şairin deyimiyle. Dünyasını sarıyor bir uçtan bir uca; sadece kalbinin sevgiye açık olmasını diliyor şair. Tanrıdan ömrünün son gününe kadar aşk diliyor. Çünkü biliyor ki, aşktır bizi koruyan, kalplerimizi sıcak tutan, bizi hayata bağlayan, bizi insan yapan. Tanrıdan bize gönderilen en yüce duygudur aşk. Sevmek sevilmek her zaman bizi bulsun istemez miyiz? Kim hayatını sevilmeden, sevmeden geçirmek ister ki! Bu ayki yazıma son verirken hepinize gönül pencerenizi sonsuza dek açık tutmanızı öneriyorum. Unutmayın, aşktan korkmak kimseye bir şey getirmiyor. Eğer varsa bir sevdiğiniz ya da bir şeye karşı aşk besliyorsanız, ertelemeyin. Çünkü hayat fani. Son olarak, "Her nerede yaşanıyor ve yaşatılıyorsan, selam olsun sana aşk!"

SİZDEN GELENLER


Sükût'u Hayallerdeyim, Geleceğim...


Misafirliğe gidiyorum. Yabancı değil, bizim sükût'u hayal. Hani şu beklentilerimizin - sınırımızın çok daha aşağısındakilerle karşılaştığımız yer. Hani çok verip de -hatta şapsal gibi farkında olarak- hiç bir şey alamadığımız yer.

Kapıyı çaldım; çok misafirperver bizimkisi. Hemen baş köşeye kuruldum. Her duvar ayna kaplı, her aynada farklı bir sükût'u hayal. Her sükût'u hayal başka bir gerçek, her gerçek acı dolu, her acı zevkli ve besleyici. Yemediğim kadar acılar yedim sükût'u hayallerde. Yanında sıcak sıcak kırılmış gururum… Beklentilerimin saçmalığı ise üstüne krema yapılmış. Bir oturuşta hepsini yedim, nefes almadan. Sanki aç bir Afrikalı çocuk gibi...

Yedik, içtik. Sofradan kalkmadan önce duamı da ettim. Ne de olsa dünyada onca insan var, bunu da bulamayan.

Sonra sükût'u hayal bana kırılmış kalbimi demledi. Tavşan kanı mübarek... Tadı Rize çayından da acıydı. Acısı ağzımı yaktı. Ağzım yandıkça burnum aktı, burnum aktıkça gözlerimden yaşlar boşandı... Ben ağladıkça göz yaşlarım çayımın içine damladı, damladıkça tadı değişti kalbimin acısının.

Tekrar aynalara baktım, yüzüm değişmişti. Akan makyajımın arkasında küçük bir kız çocuğu gördüm. Gülüyordu, gülmelisin dercesine bana. Derin bir nefes aldım. O kadar derin bir nefesti ki, tüm yediklerimi hazmetmeme yetecek kadar...

Sükût'u hayal başladı anlatmaya. Hayatı anlattı bana. İyi niyetimden göremediğim hayatı anlattı. O anlattı ben dinledim. O anlattı, ben not aldım. O anlattı, öğrendim. Sonra bir ara duraksadı. Süzdü beni. Bir şey demek zorunda hissettim, ama diyemedim. Sadece gülümsedim. Sustum, tekrar nefes aldım. Düşündüm, düşündükçe ağladım.

O kadar yoruldum ki, bir an gözlerim karardı. Rüyalar diyarına tek kişilik bilet aldım. Yepyeni bir ben yarattım. Sükût'u hayallerimin acısını kattım içime, maskeli insanların maskelerini de. İyi niyetimi yarıya kırdım, diğer yarısını buzdolabına sakladım, kötü günler için, acil durumlarda kullanılmak üzere. Değişik değişik maskeler denedim; kimi büyük geldi, kimi küçük. Üzerime en güzel duranlarını da kattım içime. Ve nihayet uyandım.

Uyandığımda etrafıma baktım, aynalar yoktu. Sadece pencereden içeriye giren mis gibi deniz havası, yüzümü annem gibi okşayan gün ışığı. Beynime kan gitti, kalbim atmaya başladı. Yeni doğmuş bebek gibi ilk nefesimi aldım, milyonlarca seferden sonra ilk defa nefes almışım gibi.

Yere bastım. O kadar sağlam basmışım ki, yer sarsıldı. Apartmandakiler deprem oluyor sanmıştır kesinlikle.

En sevdiğim radyoyu açtım; kelebek diyordu şarkı. Onların ruhları senin gibi renkli değil ki kelebek, uç gönlünce...

En güzel kıyafetimi giydim, bayram çocukları gibi. Bayram çocuklarının neşesi serpildi yüreğime. Yüzümdeki gülümseme, kız çocuğunkine benziyordu. Yoksa o ben miydim?

Gücenmedim, çünkü öğrendim, dünya hali böyle idi. Boş verdim onları. Ruhlarını yaktım kül tablasının içinde... Kokusunu içime çektim, sağken olduklarından daha güzel kokuyordu. Hani şu kış günlerinde sobanın üstüne konan portakal kokusu gibi.

Taktım kanatlarımı, uçtum dünyaya. Eğer bir kelebek görürseniz, bilin ki o benim. Bilin ki yeniden bilinmezliğe uçuyorum; ama eskisinden, bildiğimden daha fazlasını bilerek.

Gün gelecek, tekrar ölmem gerekecek, biliyorum. Ama artık biliyorum ne yapmam gerektiğini.


Hayat dedikleri bu olsa gerek, ey sükût'u hayal!

Duygu SANCAK


Ocak 2008


Yazarın önceki yazıları:
Attila İlhan'ın Şiiri
Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür