Yorum


Ulusal Onuru Yitirdik mi?

Çok basit, gerisini irdelemeden birtakım çıkarımlarla deniliyor ki, Türkiye yüzünü Batı'ya dönmüştür; Atatürk de ülkemizi Batılılaştırmaya çalışmış, tepeden inme yaptırımla, Türkiye'ye fes çıkartılıp şapka giydirilmiş, toplum bunu hazmedememiş; işte 80 yıl sonra bunun rövanşı alınmaya çalışılmaktadır.

Bunları sadece kendilerini kördüşünüye bağlamış; çağcıl dünyanın düşünsel gelişiminden, biliminden, sanatından uzak, düşlerinde korkuyla ya da başka biçimde yarattıkları 'bir dünyanın' özlemi içinde yaşayanlar; bunu yaşamakla kalmayıp 'demokrasi', 'giyim özgürlüğü', 'inanış özgürlüğü' mavallarıyla, tüm topluma da yaşatmaya çalışanlar, bu 'inançlarını' emperyalizme uşaklık ederek sürdürenler değil; sözde çeşitli üniversiteler bitirmiş, -eş deyişle bilimsel dünyayla tanışmışlar- dahası, kendilerine 'solcu' diyen bazı çevreler de ileri sürmekteler.

Ancak bu kimseler, koca koca üniversiteler de bitirmiş olsa, eski deyimle 'elifi görse mertek sanan' bilinçsizlerden daha bilinçsiz duruma düşmekteler. Çünkü, eğer gerçekten art niyetli değillerse; ülkelerini, onurlarını bir kaç kuruşa satma aymazlığına düşmemişlerse, en iyimser bir sözle, 'irdeleme yetkinliği'nden yoksundurlar.
Büyük devrimci Atatürk'e gelmeden, yenilikçi Osmanlı Padişahı II. Mahmut'un 'Galatasaray Mektebi Tıbbıyei Adliyesi / Tıp Okulu'nun açılışında öğrencilere seslendiği konuşmaya kulak verelim: "Ben bu okulu açtırmakla, sizlere ecnebinin dilini öğretmek amacında değilim. Burada öğrendiklerinizle, kendi toplumunuzun sorunlarına, gereksinimlerine çare bulacaksınız. Onları çevirecek, toplumunuza uygulayacaksınız".

II. Mahmut aşağı yukarı bunları söylemiştir. Amacı Batılılaşma ya da Batılılaştırma değildi. Ama daha o zamanlardan bu yana, -özellikle Tanzimat'tan beri- halka sürekli 'herşeyin dermanı', körlemesine bir Batılılaşma, bazan halkçılık adına, bazan çıkar adına dayatılmaktadır.

O yüzden Atatürk'ün devrimleri gerektiği gibi anlaşılamamıştır. Bunu O'nun zamanında algılamayan bazı dalkavuklar, O'nun sonsuzluğa göçmesinin ardından çarkı geri çevirmeye başlamışlar; daha çok genç olan Cumhuriyet Türkiyesi'nde bağnazlığa, gericiliğe ödün üstüne ödünler vermişlerdir.

Atatürk Batılılaşma değil, çağcıllaşma dedikçe, bazı çevreler, bunun ayrımına varmadıklarından, 'öykünmeye' daha ağırlık vermişler; işte o yüzden hep çağın dışına düşmüşlerdir.

Bugün körü körüne, ülke ve bölge çıkarlarını, onuru ayaklar altına alarak yine bir 'Batılılaşma' mavalları okunuyor; örneğin bir 'Kıbrıs'ı verelim, Batılı olalım' aymazlıklarına düşülüyor.

Yasa yapmayı kendi insanımız için değil, Batı istediği için, sınırlarımızı, bölgemizi kendi çıkarımız için değil, 'Batı'nın istek ve çıkarlarına göre' biçimlendirme telaşına düştüğümüzden, Osmanlı'nın, 'Biz kendi kendimizi yönetemiyoruz, gelin bizi siz yönetin' siyaseti içinde buluyoruz kendimizi.

AB ya da ABD elbetteki kendi çıkarlarını öne çıkaracak, bunun için de, ta Osmanlı'dan bu yana oynamış olduğu oyunu, bugünün olanaklarıyla daha da etkili biçimde oynayacak.

Ancak emperyalizmin bu oyunlarını bozmak, Türkiye'nin kendi ulusal ve bölgesel çıkarları çerçevesinde devinimde bulunmak gerekiyor.

Başbakanı, Başbakanlık yapmayan bir hükümet, ilk sınavında başarılı olamamıştır.

'Yasaları nalıncı keseri örneği, nasıl kendimize yönelik yontarız', 'şu türbanı nasıl yasallaştırırız' kaygısından başka bir kaygısı olmayanlardan da başka birşey beklenemezdi zaten.

Bizim Anadolu

Aralık 2002

 
Kasım 2002 - Gün uyanık Olma Günüdür!