|
Seslendirme ve Noktalamanın Önemi
Ozanının biri,
başka bir ozanın şiirini okuyordu. Sevgilinin gözlerini nitelemek
için yazılmış 'süzülmüş bal gibi' dizesini 'süzüüülmüş,
bal gibi' sesiyle dillendirdi. Süzülmüş sözcüğü, 'süzülme
eylemine konu olmak, arıtılma, damıtılma' anlamından sıyrıldı;
'yazık, çok zayıflamış' anlamını yüklendi. Dizenin
bütünlüğü, anlamı güme gitti. Öte yandan 'bal gibi'
öbeğinin benzetme işlevi azaldı, öbek deyimleşti: 'Kuşkuya
yer bırakmadan, adam akıllı' anlamına kaydı.
Nereden geliyor
bu alışkanlık? Sanırım, ilkin Divan Edebiyatının aruzlu ağzından:
Ateş yerine âteş denilmesi gibi. İkinci neden, şu okul manzumelerinden:
Uzata uzata, özellikle uyaklar vurgulanarak okunur tören manzumeleri.
Her dizenin sonunda tak tak vuracaksınız sesi. Uyakları, leylek
takırtısına benzetmeseler, olur mu hiç? Politik ağzın etkisi yok
mudur, böylesi seslendirmelerde? Bağırdıkça, bastırdıkça, sözcüğü
uzatarak seslendirdikçe, anlamın da güçleneceğini sanırlar.
Böylesi seslendirme
alışkanlığı gelip yapışmış okuryazarımızın, kimi ozanlarımızın diline.
Onunla kıyıyorlar şiiri, anlamı. Bakın, aşağıdaki dörtlüğü, kendi
sesinden uzaklaştırdığımızda ne olacak?
Kimi vakit,
kimi adam öldürür (1)
Adam var, ikisini de beceremez (2)
Yaşar da ot gibi, bana mısın demez (3)
İçin için kinle, hasetle çürür. (4)
1. Vakit
(zaman) sözcüğünü, 'Kimi vakit, umarsızlığa düştüğüm olur'
tümcesindeki seslendirmeye göre,
2. Adam var sözcüklerini, 'Yetişin, içerde adam var'
tümcesindeki sesle,
3. 'da'yı 'Yaşar da vardı bu işin içinde' tümcesindeki
gibi,
4. İçin için sözcüklerini, buyruk verir sesle,
5. 'Kinle' sözcüklerini, bir tiyatro yapıtında ayraç içine
alınmış, yani seslendirmenin nasıl yapılacağını imleyen anlamıyla
okuyun; şiirden, dizeden bir şey kalır mı, sözcükler, şiirdeki anlamını
koruyabilir mi?
Sözcüklerin
anlamı, sözlüklerdeki açıklamaları kadar değildir; seslendirmeyle,
noktalamayla sözün üstüne duygulanımların inceliği yüklenir. Seslendirme
ve noktalama sözcüğün türünü ve anlamını değiştirir:
Birkaç örnek:
Buyurun, oturun. (İncelikli bir yer gösteriş.)
Buyurun, oturun!… (Kesin sesinizi yerinize oturun anlamında
azarlama.)
Sen ha!… (Yine sen mi çıktın karşıma? Bunu yapan sen misin
anlamlı azar.)
Sen ha? (Bu işi yapmaya gücün yeter mi anlamlı, biraz da
hayretli soru.)
Güle güle. (İncelikli bir uğurlayış.)
Güle güle! (Defol, çabuk çık anlamında azar.)
Kötü müdür. (Müdür olan kişi, kötülükle nitelendiriliyor.)
Kötü müdür? (Herhangi bir şeyin kötü olup olmadığı öğrenilmek
isteniyor.)
Toprak, damın
üstüne yığıldı. (Toprağın damın üstüne tepe biçiminde birilerince
yığıldığı bildiriliyor.)
Toprak damın
üstüne yığıldı. (Birisinin kendisi tutamayarak toprak damın
üstüne çöküşü bildiriliyor.)
Örnekler çoğaltılabilir.
Okullarımızda harfler ezberletilir, incesi kalını, serti yumuşağı
sorulur öğrenciye. Fakat hangi sesin, ses yollarının neresinden,
niçin, ne amaçla çıkarılacağı, bunun anlam üzerindeki etkisi öğretilmez,
uygulaması yapılmaz. Dangıl dungul konuşmanın, kendi kendine düzeleceği
umulur. Dilimizin Söyleniş Sözlüğü yapılmamıştır. Duygu ve
düşüncelerimizi karşımızdakine yansıtmaya çalışırken, sesin önem
taşıdığının ayırdında değiliz pek. Kaba taslak anlaşmayı yeterli
sayıyoruz. Dilde amaç, ilkel bir anlaşma değildir: İç dünyamızı,
birbirimize tam olarak yansıtarak toplumsallaşmanın, bütünleşmenin
örgütlü, mantıklı dizgesidir dil. Ulusallaşmanın odağı, biricik
yolu anadilinin doğru kullanımıdır. O nedenle sözcüklerin sözlük
anlamını aşarak, günlük anlaşmanın ötesini yoklayabilmek için, dilin
seslendirilmesinin önemini ve noktalamanın işlevini bilmek zorundayız.
Aralık 2008
Yazarın Önceki
Yazıları:
Dil Savrukluğunun Nedenleri
Dilimizde Edim ve Edicinin Özellikleri
|