Osman BOLULU
Ana Sütüm Benim: Türkçe


Seslendirme ve Noktalamanın Önemi

Ozanının biri, başka bir ozanın şiirini okuyordu. Sevgilinin gözlerini nitelemek için yazılmış 'süzülmüş bal gibi' dizesini 'süzüüülmüş, bal gibi' sesiyle dillendirdi. Süzülmüş sözcüğü, 'süzülme eylemine konu olmak, arıtılma, damıtılma' anlamından sıyrıldı; 'yazık, çok zayıflamış' anlamını yüklendi. Dizenin bütünlüğü, anlamı güme gitti. Öte yandan 'bal gibi' öbeğinin benzetme işlevi azaldı, öbek deyimleşti: 'Kuşkuya yer bırakmadan, adam akıllı' anlamına kaydı.

Nereden geliyor bu alışkanlık? Sanırım, ilkin Divan Edebiyatının aruzlu ağzından: Ateş yerine âteş denilmesi gibi. İkinci neden, şu okul manzumelerinden: Uzata uzata, özellikle uyaklar vurgulanarak okunur tören manzumeleri. Her dizenin sonunda tak tak vuracaksınız sesi. Uyakları, leylek takırtısına benzetmeseler, olur mu hiç? Politik ağzın etkisi yok mudur, böylesi seslendirmelerde? Bağırdıkça, bastırdıkça, sözcüğü uzatarak seslendirdikçe, anlamın da güçleneceğini sanırlar.

Böylesi seslendirme alışkanlığı gelip yapışmış okuryazarımızın, kimi ozanlarımızın diline. Onunla kıyıyorlar şiiri, anlamı. Bakın, aşağıdaki dörtlüğü, kendi sesinden uzaklaştırdığımızda ne olacak?

Kimi vakit, kimi adam öldürür (1)
Adam var, ikisini de beceremez (2)
Yaşar da ot gibi, bana mısın demez (3)
İçin için kinle, hasetle çürür. (4)

1. Vakit (zaman) sözcüğünü, 'Kimi vakit, umarsızlığa düştüğüm olur' tümcesindeki seslendirmeye göre,
2. Adam var sözcüklerini, 'Yetişin, içerde adam var' tümcesindeki sesle,
3. 'da'yı 'Yaşar da vardı bu işin içinde' tümcesindeki gibi,
4. İçin için sözcüklerini, buyruk verir sesle,
5. 'Kinle' sözcüklerini, bir tiyatro yapıtında ayraç içine alınmış, yani seslendirmenin nasıl yapılacağını imleyen anlamıyla okuyun; şiirden, dizeden bir şey kalır mı, sözcükler, şiirdeki anlamını koruyabilir mi?

Sözcüklerin anlamı, sözlüklerdeki açıklamaları kadar değildir; seslendirmeyle, noktalamayla sözün üstüne duygulanımların inceliği yüklenir. Seslendirme ve noktalama sözcüğün türünü ve anlamını değiştirir:

Birkaç örnek:
Buyurun, oturun. (İncelikli bir yer gösteriş.)
Buyurun, oturun!… (Kesin sesinizi yerinize oturun anlamında azarlama.)
Sen ha!… (Yine sen mi çıktın karşıma? Bunu yapan sen misin anlamlı azar.)
Sen ha? (Bu işi yapmaya gücün yeter mi anlamlı, biraz da hayretli soru.)
Güle güle. (İncelikli bir uğurlayış.)
Güle güle! (Defol, çabuk çık anlamında azar.)
Kötü müdür. (Müdür olan kişi, kötülükle nitelendiriliyor.)
Kötü müdür? (Herhangi bir şeyin kötü olup olmadığı öğrenilmek isteniyor.)

Toprak, damın üstüne yığıldı. (Toprağın damın üstüne tepe biçiminde birilerince yığıldığı bildiriliyor.)

Toprak damın üstüne yığıldı. (Birisinin kendisi tutamayarak toprak damın üstüne çöküşü bildiriliyor.)

Örnekler çoğaltılabilir. Okullarımızda harfler ezberletilir, incesi kalını, serti yumuşağı sorulur öğrenciye. Fakat hangi sesin, ses yollarının neresinden, niçin, ne amaçla çıkarılacağı, bunun anlam üzerindeki etkisi öğretilmez, uygulaması yapılmaz. Dangıl dungul konuşmanın, kendi kendine düzeleceği umulur. Dilimizin Söyleniş Sözlüğü yapılmamıştır. Duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine yansıtmaya çalışırken, sesin önem taşıdığının ayırdında değiliz pek. Kaba taslak anlaşmayı yeterli sayıyoruz. Dilde amaç, ilkel bir anlaşma değildir: İç dünyamızı, birbirimize tam olarak yansıtarak toplumsallaşmanın, bütünleşmenin örgütlü, mantıklı dizgesidir dil. Ulusallaşmanın odağı, biricik yolu anadilinin doğru kullanımıdır. O nedenle sözcüklerin sözlük anlamını aşarak, günlük anlaşmanın ötesini yoklayabilmek için, dilin seslendirilmesinin önemini ve noktalamanın işlevini bilmek zorundayız.

Aralık 2008

Yazarın Önceki Yazıları:
Dil Savrukluğunun Nedenleri
Dilimizde Edim ve Edicinin Özellikleri