Yeşim Karacova'dan altın bilgiler:
"Çok paranız olması önemli değil, elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Sevgili okuyucularımız,
Kuzey Amerika'da yaşayan herkes gibi bizler de borçlarla yaşamımızı
sürdürüyoruz; evlerimizi borçla alıyoruz, arabalarımızı taksitle
ödüyoruz, neredeyse tüm alışverişlerimizi kredi kartlarıyla yapıyor,
bazan da lüzumsuz şeyler alarak açıldıkça açılıyor ve durmadan bu
borçları ödemeye çabalıyoruz. Bu arada imkânımız olursa, kenara
da bir şeyler atmaya çalışıyoruz. Bazan bunları idare etmekte zorlanıyoruz,
kendimizi çaresiz hissediyoruz. Bu işin üstesinden gelmenin bir
yolu var diyor uzmanlar. Paranızın yönetimini bir uzmana bırakın,
o sizi yönlendirsin. Çoğumuz, borç içinde yaşarken yatırım uzmanına
ne gerek var diye düşünürüz, biraz da çekiniriz. Bu ay köşemize
finansal planlamacı Yeşim Karacova'yı konuk ettik ve kendisine nasıl
para biriktirebileceğimizi ve borçlarımızla birikimlerimizi nasıl
idare edebileceğimizi sorduk. Bize önerilerde bulundu, aynen size
aktarıyoruz. ASA
-
Önce kısaca sizi tanıyalım.
- İzmir doğumluyum. Baba tarafım 7 kuşak İzmirli, ama annem Yunanistan'dan,
İskeçe'den gelmiş. İzmir Amerikan Kız Koleji mezunuyum. Artık kız
erkek karışık oldu ama, biz görmedik, bizden sonra oldu. Üniversiteyi
İstanbul'da, Boğaziçi'nde, İngiliz Edebiyatı bölümünde okudum. Üniversite
biter bitmez kaçar gibi İzmir'e geri döndüm ve İş Bankası'nda işe
başladım.
- Edebiyat
okuduğunuz halde bankaya girdiniz, öyle mi?
- Evet, o zaman ne okursan oku, bir bankacılık furyasıdır gidiyordu.
Zaten İş Bankası bankacılık konusunda her zaman çok güzel bir okuldur.
Krediler, mevduatlar, her konuda Bankacılar Birliği'nin eğitimleriyle
geçer hayatınız. O yüzden de bambaşka bölümlerden mezun olanlar
da rahatlıkla bankacılık yapabiliyorlardı. Para kazanıp, karşılığında
okuduğun bir okuldu orası. İş Bankası'nda 5 yıl çalıştım, daha sonra
Crédit Lyonnais Bankası'na geçtim. Eski bir banka, Fransa'nın ikinci
büyük bankası.
- İzmir'de
de şubesi vardı demek.
- Evet.
- Fransızca
da biliyorsunuz herhalde.
- Sayılır. Çok iyi anlarım, konuşma pratiğim az. Bankamız, iki iş
arkadaşımla birlikte bana Fransız bir hocadan özel ders aldırttı,
öğlenleri birer saat şeklinde... Bu bir yıl sürdü, bir yılın sonunda
biz Fransızcayı tamamen anlar duruma geldik. Oysa hocamız, şakır
şukur Türkçe konuşuyordu. Ama anlamak da bize yetiyordu, bilanço
okumak filan yeterliydi. Şimdi burada da aksan bir garip, ama gayet
iyi idare ediyorum. Neyse, sonra Credit Lyonnais kapanınca, yabancı
bankada çalışmanın keyfine de alışmışım...
- Çok mu
keyifliydi?
- Evet çok farklı, insana çok değer veriyorlar. Örneğin banka kapanırken
bize 1,5 yıllık maaşımızı verdiler. Adamların kapatma nedeni, İzmir'de
bir büyüme göremediler. Şube çok kârlı bir şubeydi. Bize göre kapanmasını
gerektirecek hiçbir şey yoktu. Biz o zamanlar çok gençtik, şovenist
bir biçimde yaklaştık. İşte, bizi şöyle görüyorlar, böyle görüyorlar,
Arabistan sanıyorlar falan diye söylendik durduk. Oysa adamlar burada
krizler, mrizler, istikrar yok dediler.
- Hangi yıllardı?
- Doksanlardı... Ve aynen adamların dediği gibi çıktı, sonra krizler
patladı falan ve biz anladık ki adamların öngörüleri var. Ben o
arada kendime iş bakıyordum ve Türk bankaları hoşuma gitmedi. EGS
Grubu vardı, belki duymuşsunuzdur, bankası, turizm grubu, her şeyi
olan bir gruptu....
- Duymadım,
yabancı bir şirket mi?
- Hayır, bir holding. Ben orada finansman müdürlüğü yaptım üç yıl.
Crédit Lyonnais'de üç yıl çalışabilmiştim, sonsuza dek çalışabilirdim
orada, yani emekli olana dek, ama kapattılar. Bu arada Crédit Lyonnais'de
çalışırken master programına başlamıştım, o bitti. Derken BNP'yi
duydum ve balıklama atladım...
- Banque
National de Paris...
- Evet, onlar da bana balıklama atladılar, çünkü İzmir'de İngilizce
finansal analiz yapan eleman çok az vardı. Yani finansal analiz
yapan çok, ama İngilizce yapan yok gibi. Çünkü Boğaziçi, ODTÜ mezunları
pek İzmir'de kalmazlar, herkes İstanbul'a gider. Neyse oraya geçtim,
orada yedi yıl çok keyifli çalıştım. Bankacılığın en iyi bölümleri
orada geçti, piyasa, finansal planlama, marketing, derken bilgim
de pekişti. Orada memnun yaşarken, günün birinde, yine aynı şekilde
şubeyi kapattılar ve dediler ki, İstanbul'a gelir misin? Nereye
gideceksin? İki kızım var, onlar okulda, eşimin işi var vb. Ama
şubeyi kapattılar. Ancak biz bunu aşağı yukarı bir yıl öncesinden
biliyorduk, o yüzden Kanada'ya başvurduk. Hatta BNP'nin genel merkezlerini
New York'tan buraya taşıdıklarını öğrenmiştim, oraya başvurdum.
- Kanada'ya
gelmek nereden aklınıza geldi?
- Toronto'da yaşayan arkadaşlarımız vardı, buradaki hayatı çok methediyorlardı.
Hatta biz oraya gitmek üzere başvurduk. İşlemler çok uzun sürüyor
tabi, dört yıl sürdü. Ben bu arada bir şirkete eğitim danışmanı
olarak girdim, eşim de işine girmiş oldu. Derken onay geldi; bu
defa da çok düşündük, çünkü yeni bir düzen kurmuştuk. Kanada'ya
başvurduğumuzda ben işsizdim, eşim de Superonline'da çalışırken
birimi kapatılmıştı, dolayısıyla o da işsizdi. Ama artık düzenimizi
yeniden kurmuştuk. Üstelik de 42 yaşına gelmişiz. Etraftan bazıları
bu saatten sonra gidilir mi diyor, bazıları şimdi gitmezseniz ne
zaman gideceksiniz diyor. Sonuçta dedik ki gidip bir bakalım, deneylim,
olmazsa döneriz.
- Buraya
gelen göçmenlerin yüzde doksan dokuzunun yaptığı gibi...
- Evet, geldiğimizde ilk beş ay Fransızca kursuna gittim. Kanada'da
finansal planlama v.s. gibi konularını da içeren kapsamlı bir bankacılık
yapabilmek için Canadian Securities Institution - Kanada Menkul
Kıymetler Borsası'ndan alınması gereken iki lisans var,
ben onları buraya gelmeden almıştım, çünkü burada başka türlü kendi
alanımda çalışma olanağım olamayacağını biliyordum. Yani oradaki
17 yıllık bankacılık deneyimi burada sıfıra inecekti, ancak bu sertifikalar
bana kapıları açacaktı.
- Kolay mı
oldu bunları almak? Belli bir ücreti de var herhalde?
- Hayır çok zor oldu. Bir kere parasal açıdan pahalı. Sana ulaştırılması
çok kolay değil, bir de bu lisansların sınırı var. Yani geçerlilikleri
iki yıl. İki yıl içinde iş bulup giremezsen, süresi bitiyor ve yeniden
çalışıp sınava girmek gerekiyor.
- Peki işe
girerseniz bir daha böyle bir sınav gerekmiyor mu?
- Hayır, sadece her yıl ufak bir sınavla lisansını yeniliyorsun,
ama yeniden almak gibi değil. Ufacık kredili bir ders alıyorsun;
istersen McGill'den al, geçiverirsin, kolay. Bir de Kebek'te Authorité
Marché Financière var; aynı avukatların barosu gibi, oraya
kayıt oluyorsun ve belge alıyorsun.
- O zaman
Türkiye'den bu lisanları almakla akıllılık etmişsiniz.
- Benim buraya gelirken çok büyük bir hedefim vardı. Madem ki kırk
yaşından sonra geliyorum ve bankacılıkta yılların deneyimine sahibim;
eğer mesleğimle ilgili bir iş bulamazsam çalışmayacaktım. Meslek
sahibi gençler, başta her türlü işe girmeyi kabulleniyorlar ya,
işte ben bunu yapmayacaktım. Eşimin böyle bir hedefi yoktu, ama
benim hedefim kesin belliydi. Ve lisanslarımın süresi dolarsa, mesleğimle
ilgili iş bulma hayalim bitecekti, çünkü o sınavı yeniden yapacak,
maddi ve manevi gücüm tükenmişti artık.
- Sınavlar
çok zormuş, öyle mi?
- Evet rehber kalınlığında kitapları yutman gerek. Üstelik bizler
için daha da zor, çünkü Avrupa ve Kuzey Amerika bankacılığı çok
farklı. Enstrüman açısından büyük farklar var, işlem açısından da
öyle. Burada hazine bonosu ve hisse senedi çeşitleri o kadar fazla
ki, inanılmaz. Türkiye'de birkaç tane hisse senedi ve hazine bonosu
vardır, burada 2 bin çeşit hazine bonosu var, bilmem kaç bin çeşit
fonu var. Yani aslında ben köyden indim şehire gibi oldum. Avrupa'da
yok, Türkiye'de hiç yok. Hani böyle köylü bir insanın doları markı
incelemesi gibi... Benim için çok zordu. Mesela o sınavlara burada
çalışıp girenler için durum biraz daha kolay, çünkü burada o sınavların
kursları var, ödediğin paraya o da dahil. Ben Türkiye'de oturduğum
yerden çalıştığım için ve burayla hiçbir bağlantım olmadığı için
yapayalnızdım, çok zordu.
- Peki şimdiki
işinizi nasıl buldunuz?
- Aslında iş beni buldu. Özgeçmişimi internete koymuştum, bir anda
peş peşe üç yerden teklif aldım. Hem Investors Group, hem BNP, hem
de TD Canada Trust. Ancak ben zaten en baştan Investors Group'a
evet demiştim.
- Nedir bu
iş?
- Bu finansal planlama, yani ben finansal planlamacıyım (financial
consultant).
- Yani müşteriye
mali durumlarına göre önerilerde bulunuyorsunuz.
- Evet.
- Peki o
zaman bize iyi en nasıl para biriktirilebilir ve biriktirilen para
en iyi nasıl değerlendirilir, bu konuda bilgi verebilir misiniz.
Bir de yatırımla ilgili olarak Türkiye'yle Kanada'yı karşılaştırabilir
misiniz? Yani birikimleri orada mı yoksa burada mı değerlendirmek
daha kârlı?
- Önce şunu belirteyim ki, finansal planlamacı illa parayı değil
parasızlığı da yönetir. İşe en başından başlayayım. Bize bir müşteri
geldiği zaman, bir bütün olarak her şeyine bakarız. Gelirine-giderine,
'mortgage'ı varsa faizi nedir, emekliliğine ne planlıyor, kaç
yılı var, nakit akışı nedir?. Yani ben müşteriyi bir hasta gibi
taramaya tabi tutuyorum ve de bunu ücretsiz yapıyoruz. Ve ona ne
gibi hatalar yaptığını söylüyorum. Örneğin çok fazla faiz ödüyor
ya da emeklilikte zorluk çekecek ya da sigortalarının durumu v.s.
yatırımları iyi mi, yani biz müşterinin mal varlığını değil, parasını
yönetiyoruz. İnsanlar genelde en büyük harcama kaleminin 'mortgage'
olduğunu söylerler. Aslında herkesin en büyük harcama kalemi vergidir.
Çünkü maaşlı çalışan herkes maaşının yaklaşık yüzde kırkını vergi
olarak veriyor. Yani sen elinde kalan yüzde altmışı en iyi şekilde
kullanmaya çalışıyorsun. Oysa yapman gereken, o yüzde altmışı yüzde
70-75'e çıkarmaya çalışmak. Yani finansal planlamacıların ilk ödevi,
vergiyi azaltmak. Ben müşteriye harcamalarını ve tasarruflarını
yönlendirerek bu konuda önerilerde bulunuyorum. Elbetteki herkesin
hayat standardı, harcama biçimi farklı. Eşler arasında bile fark
var. Biri der ki benim annem 50 yaşında öldü, hiçbir şeyin keyfini
çıkaramadı, o yüzden ben ne kazanırsam keyfini sürmek istiyorum.
Öbür eşe bakıyorsun, onun babası 93 yaşında ve para sorunu yaşıyor.
Dolayısıyla o tam tersini yapmak istiyor. Yani eşler arasında bile
gelecek için farklı düşünceler olabiliyor. Dolayısıyla bizim herkese
uygulanan tek bir planımız yok. Aksine herkesi bireysel olarak ele
alıyoruz. Sizin hedeflerinizi de göz önüne alarak, harcama biçiminize
de bakarak size A ve B planları sunuyoruz. Hiçbir şeyi değiştirmeden
aynen gidersen 5-10-20 yıl sonra burada olacaksın; eğer benim bu
planımı yaparsan 5-10-20 yıl sonra şurada olacaksın diyoruz. Bazan
birkaç plan sunabiliyoruz ve bütün bunları ücretsiz yapıyoruz. Bu
planı beğenirsen uygulamaya geçiyoruz, beğenmezsen sen bilirsin.
Yani bir finansal planlamacıdan akıl almamak kadar akılsızlık olamaz,
çünkü bir bedeli yok, öğrendiğin her şey yanına kâr kalıyor.
- Peki siz
nereden kazanıyorsunuz?
- Birincisi benim yaptığım plan o kadar iyi ki, karşımdakinin beğenmeme
olasılığı çok düşük.
- Beğenirse
ne oluyor?
- Beğenirse Investors Group'un müşterisi olmuş oluyor. Yani bir
banka seçmiş gibi oluyorsun. Bizde yatırımlar var, kredi var, mortgage
var, sadece müşteri olduğun için de bir para ödemek zorunda değilsin.
- Peki Investors
Group nereden kazanıyor? Mortgage ve borç transferleri v.
s....
- O da var ama, zaten sen mali durumunun yönetimini onlara teslim
edince sen 'asset' olarak onlardasın. Bu 80 yıllık bir şirket.
Bu 80 yılın içinde bir düşünün, kaç emekli verdi, kaç işlem yaptı…
Net olarak 97 milyar doları yönetiyor. Finansal kurumların kârı
şöyle: Ne kadar çok müşterin olursa, öyle büyüyorsun, çünkü fon
çıkartıyorsun. Gücün ne kadar büyükse, fonun da o kadar büyük oluyor
ve onları birilerine satıyorsun. Fonların ne kadar büyükse, o kadar
talep görürsün. Bütün Kebek ve Kanada pension (emeklilik)
planları bu tip fonlarda değerlendiriliyor. Sen büyüksen, senin
grubunun fonunun alınma ihtimali artıyor. Böylece de büyümen sürüyor.
SÜRECEK
Kasım 2007
Yazarın Önceki Yazıları:
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına
pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan
geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü yitirmeyin
ama, yaşadığınız topluma da karışın!"
|