|
Sunullah Arısoy: Değerini Bilemediğimiz Ozanımız,
Yazarımız
Uy
anamın evi, baş tacım;
Yağsız hamur aşım,
Yer yatağım,
Döşeksiz sedirim,
Tek odam,
Fakir odam !
Saçını benim uğruma,
Süpürge etti anam !
Tel tel, anıları,
tel tel
Yüreğimde tel tel evim !
Senin içinde gelişip, serpildim;
Sendendir saadetim !
Sunullah Arısoy
25 mart 1925 günü Şile'de doğdu. Haydarpaşa Lisesi'ni bitiremeden
hayata atıldı. Lise eğitimini epey aradan sonra sonuçlandırdı. 24
yaşında, bir ders yılı boyunca İçbatı Anadolu'da bir köyde öğretmen
olarak çalıştı (Kütahya, Tavşanlı, Kızılçukur). Sümerbank'ta Yayımlar
Dairesi Başkanı oldu. Bilgi Yayınevinde, Türk Tarih Kurumu Basımevi'nde
yöneticilik yaptı. TDK uzmanı oldu, radyo izlenceleri hazırladı.
Roman: Karapürçek.
1958 ve 1972
Uzun öykü : Tedirginin Biri. 1962,
Güldeste : Yeni Türk Şiiri: Deste. 1951,
Türk Hiciv ve Mizah Antolojisi. 1967, Türk Hikâye Antolojisi (Yaşar
Nabi Nayır ve Mustafa Baydar ile birlikte), 1967,
Şiir kitapları: Garipler Treni 1948, Muhteşem Kavga : 1951, Mustafa
Kemal Türküsü. 1953, Yaban Mavisi . 1956, Dışa Vuran Karanlık. 1961,
Yanlış Yaşadık. 1970, Sabrın Gülü, 1980, Atatürk, 1987
……………..
Arısoy'un dileği dostluğa, barışa…
Kardeşçe, aşkla yaşamağa çağırıyor herkesi…
Gene kişiyi
baştan çıkartan, nerdeyse delirtecek
Bir yaban mavisinin şavkı vurmuş gökyüzüne;
Yoksul kavgalardan kurtul da gel gayri,
Koy başını göğsüme, ağlama!
Vurulmuş dört
yönünden bir yürekle,
Biliyorum yaşaması zor!
Ama bu yaban mavisi, bu özgür esen rüzgâr
Kişiye yeni umut kapıları açıyor1
Bu kuşkonmazın
yaşama sevincini görüyor musun ?
Nasıl mutluluk içinde büyüyor!
Bu ak-yeşil yaprakların, güvenle yönelişi ışığa,
Yalnızlığım kadar gerçek, senin kadar güzel, duyuyor musun ?
Ne bulduk bunca
yıl, bu göçmen dileklerden ?
Şimdi bu yaban mavisinde benim kurtuluşum !
Ak-yeşil yaprakta, bu özgür rüzgârda, bu gökyüzünde…
Ben gayri yunmuş arınmış, esenlikle uçan bir kuşum !
Yaşamanın gür
aklığına selam duruyorum 1
Bu yaban mavisinin şavkı altında, herkesi
Sesimin yettiğince ünleyerek
Kardeşçe, aşkla yaşamaya çağırıyorum !
Karapürçek…
Arısoy'un tek romanı. Tek parti hükümetinin son yılı. Demokrat Parti
güçleniyor. Ülkede kim muhalif, "Demokrat" diye suçlanıyor.
Atranos Çayı havzasında bir dağ köyü. Halk, geçimini maden ocaklarında
çalışarak sağlıyor. Genç öğretmen, atandığı köyde hiç de ilgiyle,
sevgiyle karşılanmıyor. Önceleri karamsarlığa kapılan idealist (mefkûreci)
öğretmen bir plan yapıyor. Cuma namazında halkın arasına katılıyor.
Güya nişanlısı varmış da, ölmüş gibi, onun için mevlit okutuyor.
Muhtar Kabak Ali'nin, imamın, köylülerin davranışı değişiyor. Artık
o sevilen bir öğretmendir. Ne var ki, eğitimi önemsememektedir köylü.
İlkokulu bitiren de bitirmeyen de maden ocağında işçi olacaktır
nasıl olsa. Öğretmen, ne yapar eder, köylüyü inandırır. Çabaları
sonuç verir: Okuma çağındaki tüm çocuklar okula gelmeğe başlarlar.
Okuma çağı geçse de, öğretmen 14-15 yaşındaki güzel Zehra'yı da
okula getirtir. Kör Mamıt adında bir maden çavuşu, askerdeki oğluna
almak istemektedir Zehra'yı. Köye geldiği zaman adam, Zehra'nın
okula başladığını öğrenince de öğretmene düşman olur. Yalancı tanıklar
da bularak, öğretmeni şikâyet eder. Suçlama çok basittir : Demokrat,
muhalif…
Daha ağır suçlama
da vardır: Öğretmen, Zehra'ya sataşmaktadır. İlköğretim denetmeni
köye gelir. Soruşturmada öğretmenin bir iftira ile karşı karşıya
olduğuna inanır. Kararı olumludur. Fakat o gece, Zehra, öğretmenin
tek dam evine gelir. Ağlayarak, öldürülmekten, kaçırılmaktan korktuğunu,
öğretmenle birlikte İstanbul'a gitmek istediğini anlatır. Kör Mamıt'ın
oğlu sözlüsüdür ama, onu sevmemektedir Zehra. Öğretmen de genç kızı
beğenmektedir. Kararsızlıklar içinde bocalar. Zehra'yı izleyen Kör
Mamıt'ın tuttuğu adamlar, öğretmenin evinden çıkar çıkmaz Zehra'yı
kaçırırlar. Bu olay, denetmenin düşüncesini, kararını değiştirir;
yeni bir yazanak düzenleyerek Kaymakamlık'a bildirir. İlçe yönetimi,
öğretmenin görevine son verir. Ertesi sabah, Zehra dağda baygın-yaralı
bulunur. Öğretmen binbir güzel duygularla geldiği köyden, elinde
bir tahta bavulla, derin üzüntüler içinde, ayrılır…
Uykulu bir sessizlik
gerinmektedir;
Köyümün üzerinde, basık ve tek gözlü evlerinin,
Tembel-tembel…
Işığımız yok, yolumuz kapalı, umudumuz az
Uzanmamış, uzanmamış bize yıllarca
Dostça, muhabbetle, mübarek bir el !
İnsafsız bir kış bastırdı ansızın
İnsafsız bir kaderle baş başa…
Ağır ve koyu
bir karanlık geliyor
Dağlardan köye doğru…
Rüzgâr, dağların hür rüzgârı az sonra ıslık çalarak geçecektir
Dar yollarımızda
Karanlık, çamurlu yollarımızda
Bir aşağı, bir yukarı…
Analar, yorgun kollarında
Ağlayan küçük çocuklar
Dar odalarda,
Gezinecektir: Bir aşağı, bir yukarı !
Her evde üç çocuk, beş çocuk,
Yalınayak, yarı çıplak,
Büzülecek, titreyip de büzülecektir !
(Yarın okula nasıl gelecek ?)
Ocaklarda solgun
alevler
Çamur sıvalı duvarlarda
Acayip hayaller çizecek,
Yanık yüzlü,
Karanlık yüzlü erkekler
Yüzlerinde o mağrur, sert çizgiler
Gözlerinde solgun alevler, iri ve nasırlı ellerinde,
Kaçak tütünden sardığı sigara…
Bir derin nefes, bir derin nefes çekecek
Sigaradan, dumanlar ciğerinde…
Bir derin iç çekecek, bir derin "Ah !" edecek…
Aman sorma kardeşim,
Bu iç çekiş,
Bu "Ah!" ediş,
Bu rüzgâr, bu ağlayan çocuk,
Bu tarihe sığmaz kahraman : Ana !
Aman sorma kardeşim
Bir şey yer içimi derinden,
Bir şey, gelip tıkanır boğazıma
Ağlayasım var !
(1949)
Şiirde geçen
yer, Karapürçek romanında anlatılan köydür… Bir İstanbul çocuğunun,
çocukluğunu, ilk gençliğini geçirdiği yerlerden pek de uzak olmayan
bir köydeki ilk izlenimleridir bunlar… Işık da yoktur, aş da yetersizdir,
yuvalar da çağdışıdır… Arısoy, bu şiiri yazdıktan 9 yıl sonra, bir
ders yılı boyunca kazandığı izlenimleri, gözlemleri romanlaştırmış
ve kitaplaştırmıştır.
Bir gölge gibi
peşimdesin;
İşimdesin, gücümdesin, geceleri,
Düşümdesin !
Yoluna kul, köle olduğum;
Canım kurban,
Kanım helal,
Sevdiğim,
Memleketim !
(1952)
Arısoy'un şiirinde pastoral öğeler yoğundur. Çoban şiiri buna güzel
bir örnek olur. Daha deniz görmemiş Bingöl Çobanlarına gönlünü yayla
yapan Kemalettin Kamu gibi, Arısoy da Marmara bölgesinin dağlarındaki
özgür yaşayışı şiirleştiriyor…
Ben dağlarda
büyüdüm;
Dağ çocuğuyum…
Bir dağ gibidir yüreğim:
Yüce, iyi, serin !
Ben dağlarda
büyüdüm;
Bir dağ çiçeği gibiyim:
Hür, namuslu ve güzel…
Ellerimin çirkinliğine
bakmayın,
Yüzümün yanıklığına…
Dişlerim gibi bembeyazdır
Bütün arzularım…
Bu dağların
bütün ağaçları beni tanır;
Bütün kuşlarıyla ahbabım…
Şu en ulusu var ya çamların, taa tepede,
İşte ben bütün ovayı ordan seyrederim,
Orda yatarım,
Türkü söylerim,
Koyunlarımı güderim…
Ben dağlarda
büyüdüm;
Küçücükten…
Bu dağlarda her çiçeği koklamışımdır;
Her çalının çizikleri vardır,
Ellerimde ayaklarımda…
Her ağaç, gölgesinde uyuttu beni,serinletti suları, sağolsun !
Gün ışıdı mı
önce beni bulur;
Yel esti mi, dağılır önce efkârım,
Dünyadan haberim yok çok şükür,
Yeter bana oğlaklarım, kuzularım…
Bir ovaya bakarım,
Bir gökyüzüne…
Ova, yayılır gider önümde,
Gökyüzü bulutlarla kanatlanır,
Yıldızların hepsi, ne kadar ırak da olsalar
Beni tanır…
Ben dağlarda
büyüdüm;
Küçücükten…
Anamı bilmem, dağları bilirim,
Bir dağ gibidir yüreğim:
Yüce, iyi, serin…
Ellerimin çirkinliğine bakmayın
Bir dağ çiçeği gibiyim:
Hür, namuslu ve güzel…
(1952)
Eleştirmenler
Arısoy şiirindeki gelişmeleri yorumluyorlar: Önce garip akımını
önemsedi. Sonra ikinci Yeni etkisinde yazdı şiirlerini. Giderek
halk şiiri özelliklerinden yararlandı. 1960 sonrasında toplumsal
gerçekçi şiirler üretti. Karamsar içerikli, kısa kurgulu … Biçim
arayışlarını sürdüren şairimiz Divan edebiyatına özgü, gazel benzeri
şiirler denedi. Özdemir Asaf ile benzerliği de vardır. Onun gibi
kısa, zekâ ışıltılı, keskin sözcüklerle özlü anlatıma dayalı şiirler
kaleme aldı.
Karapürçek romanı
pek de ilgi görmez. Aydınların ayırtına varamadığı bir küçük kitap
olarak kalır. Ancak 2 kez basılması da bu ilgisizliği gösterir.
Köy öğretmeninin, aydının, yazın erlerinin, öğrencilerin okuması
gereken zarif bir kitaptır oysa. Arısoy bir eğitimci değildir ve
bunu da savlamaz. O, yalnızca bir ders yılı boyunca öğretmenlik
yaptığı köyü anlatmıştır. Mahmut Makal öğretmenimiz, böyle kısa
süre öğretmenlik yapan birinin yazdığı romanın gerçekçi olamayacağını
ileri sürer (Vatan Yıllığı, 1960). Ne var ki, Türkçemize, köy yazınımıza
bir katkıdır bu yapıt…
Yazar, ozan
Sunullah Arısoy, 1989'da Kuşadası'nda sonsuzluğa yürüdü.
Değerini bilen var mı?
Öğretmenim, Türk Dili ve Türk Yazını öğretmenim O'nu tanıyor mu?
Yalnız tanımakla kalmamalı, öğrencisine anlatıyor mu?
Şiirlerindeki inceliği, içtenliği, arı duru temiz anlatımı örnek
gösteriyor mu?
Bu sorulara
olumlu yanıt vermek zor olsa gerek…
Eylül-Ekim
2013
Yazarın önceki
yazıları:
Didergin Müellim
Eğitmen Rıza Emmi
Kanadalı Emekliler
Derin Kuyu
|