|
Sözcük Seçimine Özen
Anlatımın temel
taşı sözcüktür. Sözcükler doğru sıralanarak tümce; tümceler bir
düşünce ya da olay parçası çevresinde toparlanarak bölümce; bölümcelerin
anlamsal, dilsel örgüsüyle anlatı oluşturulur. Salt sözcüklerin
sıralanması yetmez söz mimarisine. Anlamsal, mantıksal bütünlük
için, iletinize, bakış açınıza uygun sözcükleri titizlikle seçeceksiniz,
gereksiz sözcüklerden kaçınacaksınız. Doğru, iyi ve güzel bir anlatı,
ilkin sözcük seçimini, onların bir daha sökülemeyecek biçimde yerli
yerine yerleştirilmesini gerektirir.
Komşunun karısı(nı)
hastaneye 1. gitti.
2. götürdüler.
3. kaldırdı.
4. kaldırdılar.
5. kaldırıldı.
Bu tümcenin
iletisi, en az, beş biçimde verilebilir, kaba taslak bir anlatımda.
Ancak ayrıntılarla kurulan söz mimarisi dediğimiz anlatım, ileteceği
incelik neyse, ona göre seçecektir, beş yüklemden (sözcükten) birisini:
* Kadın hastaneye
kendisi gitmişse 1. yüklemi (Ki bu durumda hastalık ağır değildir.),
* Kadın birileriyle ya da taşıtla başkalarıyla, birden çok kişiyle
hastaneye gitmişse 2. yüklemi (Ki bu durumda, kadının yanında birinin
bulunmasına gerek olduğu anlaşılıyor.),
* Kadın tek kişice hastaneye götürülmüşse 3. yüklemi;
* Kadının hastalığı ağırsa, çok kişice (bilenen yakınları, komşuları)
hastaneye götürülmüşse 4. yüklemi;
* Kadının hastalığı çok ağır, yakınları yok, adı sayılmayacak kadar
çok ya da adı bilinmeyen kişilerce hastaneye götürüldüyse kadın,
5. yüklemi yeğler.
Yokuşun dibindeki
ahşap eve taşındık.
Yokuşun dibindeki eve taşındık.
Sözcüğün, anlatıyı
oluşturmadaki işlevini, görevini seçemeyen bir göz için, bu iki
tümce, birbirinden pek farklı değildir. Öyle mi acaba?
* Birinci tümcedeki
"ahşap" sözcüğü, sadece evi nitelemeye değil, onu ötekilerinden
ayırt etmemize yarıyor. Dahası, o evin çevresinde, başka evlerin
de bulunduğunu anlıyoruz.
* İkinci tümce, evin tek başına olduğunu düşündürüyor. Onu 'yokuşun
dibi' belirtmesine göre, kolayca bulabiliriz.
İstiyorsanız,
bir kez anlatayım.
İstiyorsanız, bir kez daha anlatayım.
* Birinci tümceden,
istek olursa, 'anlatma' bir kerecik yapılacağını çıkarıyoruz.
* İkinci tümceye bakarsanız, anlatma eylemi önceden yapılmış, fakat
iyi anlaşılıp anlaşılmadığı bilinmiyor, istenilirse 'anlatma' eylemi
yinelenecek.
Bahçedeki kurumuş
ağaçları kestik.
Bahçedeki ağaçları kestik.
* Aynı iletiyi
veriliyormuş gibi görünüyor ilkten. Ama işin aslı öyle değil: Birinci
tümcede seçme var: Bahçedeki ağaçların, sadece kurumuş olanları
kesilmiş. İkincisi ise, bahçedeki bütün ağaçların kesildiğini bildiriyor.
Üç cümle çiftini
birbirinden ayıran, anlam farkı yaratan, iletiyi değiştiren 'ahşap,
daha, kurumuş' sözcükleridir. Yukarıda tümcelerdeki ahşap, daha,
kurumuş sözcükleri, tümceleri, çiftinden ayırıyor. Gerekli sözcüğün
seçilip yerine yerleştirilmesi, o cümlelerinin iletisini eksiklikten
kurtarıyor ya da değiştiriyor.
"Demokrasi,
temel insan hak ve özgürlüklerinin esas olduğu çoğunluk yönetimidir."
Bilimsel aşamanın
en üst basamağına çıkmış, ünü kabul edilmiş ve yaygın, düşün çevrelerine
sözü, yargıları etkili bir bilim adamımızın bu tümcesinde sözcük
sıralaması bakımından, tümce kalıbı bakımından bir yanlışlık yok.
Mantıksal eksikliği de bulunmadığı sanılıyor ilkin. Hele de 'temel
insan hak ve özgürlüklerinin esas olduğu' önermesi, çağcıl bir anlayışı
düşündürüyor. Ne var ki, çoğunluk yönetimi tamlamasındaki çoğunluk
sözcüğü, yazının iletisini sakatlıyor. Sanatın, yazının inceliği
ayrıntılarda yattığı gibi, demokrasinin erdemi, bir tek kişi de
olsa, farklı düşünceleri hoşgörüyle karşılamak, onları baskı altına
almamaktır. Hatta korumaktır. Çoğunluk yönetimidir dediniz mi, farklılıkları
siler, çoğunluğu egemen kılarsınız: Bahçenizde bin bir çiçek yerine
tek tür çiçeği yeğlemiş olursunuz, örneğin zakkumu. Değerli bilim
adamının tümcesinin sonundaki sözcüklerin ikisinde değişiklik yaparsak,
iletisi, amaçladığı biçimde yansımış olur: Çoğunluk yönetimidir
değil, çoğulcu yönetimdir.
"Türkçe,
öyle sanıyorum ki, hiçbir çağda bu kadar yetersiz kalmamıştır. Yazıp
çizen, yaratıp düşünen zevat bile aynı sözcükten aynı şeyi anlamıyor.
Türkçe bir anlaşma aracı olmaktan çıktı, hatta sözdizimindeki küçük
bir kayma ya da farklı tonlama her şeyi alt üst etmeye yetiyor.
Türkçenin bu kadar yetersiz kalışını ilkin yazıp çizenler görecek
ve çözüm arayacak yerde ilk kurbanlarını onlar veriyorlar ya da
ilk kurbanı onlar seçiyorlar."
Belli başlı
yayınevlerinde yapıtları basılmış, ödüller almış bu yazar, sözüm
ona Türkçenin özensiz kullanımından yakınıyor.
* Ölü sözcük
(Zevat) kullanmasını geçelim.
* Türkçenin, özünden saptırılmaya çalışıldığı dönemler olmuştur.
Ama bugün, Türkçeye gerekli özeni göstermeyenler bulunsa da Türkçe
bir olgunluk aşamasından ileriye doğru evrilmektedir. Bugünkü Türkçenin
anlaşma aracı olmaktan çıktığını söylemek, Türkçenin durumunu bilmemektir.
* Yetersiz kalan Türkçe midir; onu bilinçsiz, özensiz kullananlar
mı?
* 'Yaratıp düşünenler' niçin, bir metinden aynı anlamı çıkaramasın?
Yaratabilmek, düşünebilmek, önce dil bilgi ve bilincinden geçer,
mantığın üstüne oturur, irdelemeyi kullanır. 'Yaratamayanlar, düşünemeyenler'
demek istemiştir herhalde.
* 'Söz dizimindeki küçük bir kayma ya da farklı tonlama' diyor.
Sözdizimi, sözün dizim kurgulanmasıdır, anlatıma değgindir. 'Kayma'
sözcüğünün biçimsel görünümün dışındaki zaman ve anlamla kullanımına
ilişkin bir terimdir. 'Ton, tonlama' sözün seslendirilişine değgin.
Sözdizimiyle ilgili olmayan 'kayma, ton' terimlerini, sözdizimine
mal etmek, dil savunucusuna yakışır mı?
* Türkçe, anlaşma aracı olmaktan çok, düşünüş dizgesidir. Dili salt
anlaşma aracı sayarsak, onu, uz kullanamayanların üstüne varamayız
öyle. Değil mi ki, onlar da kendi aralarında bir düzeyde anlaşıyorlar.
* 'Anlam aracı olmaktan çıkan" Türkçenin kendisi midir? Öyle
olsaydı, dili özensiz kullananları suçlayamazdınız pek. "Zaten
dilin kendisi elverişli değil." derdiniz. Anadilini doğru,
eksiksiz anlaşma, düşünüş yolu olmaktan çıkaranlar, onu kullanmada
özensiz olanlardır.
* İlk tümcede çağ sözcüğünü, dönem yerine kullanmış olmalı: Çağ,
daha kapsamlı bir kavramdır, dönemi içerir.
* 'Kurban' sözcüğüyle Türkçe anlatımı kıymayı amaçlamamış olmalı.
Söz çalımı yapamaya çalışacağına, diyeceğini ana babasının diliyle
söyleyemez miydi?
"Evren,
boş bir arsayı teslim alarak, büyük olanaksızlıklara karşın kısa
sürede, bütün birimleriyle yepyeni bir okul oluşturur. Ne var ki,
Dicle Köy Enstitüsünün kuruluşunda, çevreye ve bürokrasiye karşı
savaşımlar vermiş; destansı ve olağanüstü çabalar harcamıştır."
* 'Olanaksızlıklar' sözcüğündeki '-ler' takısı abartma ayırtısını
içeriyor; buna bir de 'büyük' nitemi koşularak, anlatım olağanlığından
uzaklaştırılmış.
* 'Arsa' üzerine bina yapılmak için ayrılmış yerdir. Halbuki köy
enstitüleri derslik, yönetim, yemek ve yatakhane, işlik binaları,
tarım alanlarıyla kendine özgü yerleşim, eğitim kurumlarıydı, geniş
arazi üstüne kurulurdu. Yazar da bunu bilir ya…
* 'Ne var ki' deyince, önceki tümcedeki olumluluğun karşıtının,
daha sonraki tümcede verileceği bekleniyor. Öyle bir durum yok.
* 'Destansı'da olağanüstü anlamı varken, 'olağanüstü'nün kullanılışı
anlatımı abartının da ötesine götürüyor. İnanılırlığını zedeliyor.
Türkçe arılaşma,
durulaşma, kendi düşünüş yolunu yakalamada hayli yetkinleşti. Anlatım
boyutluluğu, ileriye doğru açılıyor, tam anlamıyla bilim dili oluyor
artık. Anlatışta daha uzluğa varalım ki, düşünüşümüz daha da ivme
kazansın, olanakları genişletilsin diye düşünüyorum. Bu yazıyla
yazınerlerini, dilcileri, dilimizin işleniş ve işletilişine değgin
inceleme ve tartışmalara çağırıyorum.
Ocak 2009
Yazarın Önceki
Yazıları:
Seslendirme ve Noktalamanın Önemi
Dil Savrukluğunun Nedenleri
Dilimizde Edim ve Edicinin Özellikleri
|