Osman BOLULU
Ana Sütüm Benim: Türkçe


Sözcük Seçimine Özen

Anlatımın temel taşı sözcüktür. Sözcükler doğru sıralanarak tümce; tümceler bir düşünce ya da olay parçası çevresinde toparlanarak bölümce; bölümcelerin anlamsal, dilsel örgüsüyle anlatı oluşturulur. Salt sözcüklerin sıralanması yetmez söz mimarisine. Anlamsal, mantıksal bütünlük için, iletinize, bakış açınıza uygun sözcükleri titizlikle seçeceksiniz, gereksiz sözcüklerden kaçınacaksınız. Doğru, iyi ve güzel bir anlatı, ilkin sözcük seçimini, onların bir daha sökülemeyecek biçimde yerli yerine yerleştirilmesini gerektirir.

Komşunun karısı(nı) hastaneye 1. gitti.
2. götürdüler.
3. kaldırdı.
4. kaldırdılar.
5. kaldırıldı.

Bu tümcenin iletisi, en az, beş biçimde verilebilir, kaba taslak bir anlatımda. Ancak ayrıntılarla kurulan söz mimarisi dediğimiz anlatım, ileteceği incelik neyse, ona göre seçecektir, beş yüklemden (sözcükten) birisini:

* Kadın hastaneye kendisi gitmişse 1. yüklemi (Ki bu durumda hastalık ağır değildir.),
* Kadın birileriyle ya da taşıtla başkalarıyla, birden çok kişiyle hastaneye gitmişse 2. yüklemi (Ki bu durumda, kadının yanında birinin bulunmasına gerek olduğu anlaşılıyor.),
* Kadın tek kişice hastaneye götürülmüşse 3. yüklemi;
* Kadının hastalığı ağırsa, çok kişice (bilenen yakınları, komşuları) hastaneye götürülmüşse 4. yüklemi;
* Kadının hastalığı çok ağır, yakınları yok, adı sayılmayacak kadar çok ya da adı bilinmeyen kişilerce hastaneye götürüldüyse kadın, 5. yüklemi yeğler.

Yokuşun dibindeki ahşap eve taşındık.
Yokuşun dibindeki eve taşındık.

Sözcüğün, anlatıyı oluşturmadaki işlevini, görevini seçemeyen bir göz için, bu iki tümce, birbirinden pek farklı değildir. Öyle mi acaba?

* Birinci tümcedeki "ahşap" sözcüğü, sadece evi nitelemeye değil, onu ötekilerinden ayırt etmemize yarıyor. Dahası, o evin çevresinde, başka evlerin de bulunduğunu anlıyoruz.
* İkinci tümce, evin tek başına olduğunu düşündürüyor. Onu 'yokuşun dibi' belirtmesine göre, kolayca bulabiliriz.

İstiyorsanız, bir kez anlatayım.
İstiyorsanız, bir kez daha anlatayım.

* Birinci tümceden, istek olursa, 'anlatma' bir kerecik yapılacağını çıkarıyoruz.
* İkinci tümceye bakarsanız, anlatma eylemi önceden yapılmış, fakat iyi anlaşılıp anlaşılmadığı bilinmiyor, istenilirse 'anlatma' eylemi yinelenecek.

Bahçedeki kurumuş ağaçları kestik.
Bahçedeki ağaçları kestik.

* Aynı iletiyi veriliyormuş gibi görünüyor ilkten. Ama işin aslı öyle değil: Birinci tümcede seçme var: Bahçedeki ağaçların, sadece kurumuş olanları kesilmiş. İkincisi ise, bahçedeki bütün ağaçların kesildiğini bildiriyor.

Üç cümle çiftini birbirinden ayıran, anlam farkı yaratan, iletiyi değiştiren 'ahşap, daha, kurumuş' sözcükleridir. Yukarıda tümcelerdeki ahşap, daha, kurumuş sözcükleri, tümceleri, çiftinden ayırıyor. Gerekli sözcüğün seçilip yerine yerleştirilmesi, o cümlelerinin iletisini eksiklikten kurtarıyor ya da değiştiriyor.

"Demokrasi, temel insan hak ve özgürlüklerinin esas olduğu çoğunluk yönetimidir."

Bilimsel aşamanın en üst basamağına çıkmış, ünü kabul edilmiş ve yaygın, düşün çevrelerine sözü, yargıları etkili bir bilim adamımızın bu tümcesinde sözcük sıralaması bakımından, tümce kalıbı bakımından bir yanlışlık yok. Mantıksal eksikliği de bulunmadığı sanılıyor ilkin. Hele de 'temel insan hak ve özgürlüklerinin esas olduğu' önermesi, çağcıl bir anlayışı düşündürüyor. Ne var ki, çoğunluk yönetimi tamlamasındaki çoğunluk sözcüğü, yazının iletisini sakatlıyor. Sanatın, yazının inceliği ayrıntılarda yattığı gibi, demokrasinin erdemi, bir tek kişi de olsa, farklı düşünceleri hoşgörüyle karşılamak, onları baskı altına almamaktır. Hatta korumaktır. Çoğunluk yönetimidir dediniz mi, farklılıkları siler, çoğunluğu egemen kılarsınız: Bahçenizde bin bir çiçek yerine tek tür çiçeği yeğlemiş olursunuz, örneğin zakkumu. Değerli bilim adamının tümcesinin sonundaki sözcüklerin ikisinde değişiklik yaparsak, iletisi, amaçladığı biçimde yansımış olur: Çoğunluk yönetimidir değil, çoğulcu yönetimdir.

"Türkçe, öyle sanıyorum ki, hiçbir çağda bu kadar yetersiz kalmamıştır. Yazıp çizen, yaratıp düşünen zevat bile aynı sözcükten aynı şeyi anlamıyor. Türkçe bir anlaşma aracı olmaktan çıktı, hatta sözdizimindeki küçük bir kayma ya da farklı tonlama her şeyi alt üst etmeye yetiyor. Türkçenin bu kadar yetersiz kalışını ilkin yazıp çizenler görecek ve çözüm arayacak yerde ilk kurbanlarını onlar veriyorlar ya da ilk kurbanı onlar seçiyorlar."

Belli başlı yayınevlerinde yapıtları basılmış, ödüller almış bu yazar, sözüm ona Türkçenin özensiz kullanımından yakınıyor.

* Ölü sözcük (Zevat) kullanmasını geçelim.
* Türkçenin, özünden saptırılmaya çalışıldığı dönemler olmuştur. Ama bugün, Türkçeye gerekli özeni göstermeyenler bulunsa da Türkçe bir olgunluk aşamasından ileriye doğru evrilmektedir. Bugünkü Türkçenin anlaşma aracı olmaktan çıktığını söylemek, Türkçenin durumunu bilmemektir.
* Yetersiz kalan Türkçe midir; onu bilinçsiz, özensiz kullananlar mı?
* 'Yaratıp düşünenler' niçin, bir metinden aynı anlamı çıkaramasın? Yaratabilmek, düşünebilmek, önce dil bilgi ve bilincinden geçer, mantığın üstüne oturur, irdelemeyi kullanır. 'Yaratamayanlar, düşünemeyenler' demek istemiştir herhalde.
* 'Söz dizimindeki küçük bir kayma ya da farklı tonlama' diyor. Sözdizimi, sözün dizim kurgulanmasıdır, anlatıma değgindir. 'Kayma' sözcüğünün biçimsel görünümün dışındaki zaman ve anlamla kullanımına ilişkin bir terimdir. 'Ton, tonlama' sözün seslendirilişine değgin. Sözdizimiyle ilgili olmayan 'kayma, ton' terimlerini, sözdizimine mal etmek, dil savunucusuna yakışır mı?
* Türkçe, anlaşma aracı olmaktan çok, düşünüş dizgesidir. Dili salt anlaşma aracı sayarsak, onu, uz kullanamayanların üstüne varamayız öyle. Değil mi ki, onlar da kendi aralarında bir düzeyde anlaşıyorlar.
* 'Anlam aracı olmaktan çıkan" Türkçenin kendisi midir? Öyle olsaydı, dili özensiz kullananları suçlayamazdınız pek. "Zaten dilin kendisi elverişli değil." derdiniz. Anadilini doğru, eksiksiz anlaşma, düşünüş yolu olmaktan çıkaranlar, onu kullanmada özensiz olanlardır.
* İlk tümcede çağ sözcüğünü, dönem yerine kullanmış olmalı: Çağ, daha kapsamlı bir kavramdır, dönemi içerir.
* 'Kurban' sözcüğüyle Türkçe anlatımı kıymayı amaçlamamış olmalı. Söz çalımı yapamaya çalışacağına, diyeceğini ana babasının diliyle söyleyemez miydi?

"Evren, boş bir arsayı teslim alarak, büyük olanaksızlıklara karşın kısa sürede, bütün birimleriyle yepyeni bir okul oluşturur. Ne var ki, Dicle Köy Enstitüsünün kuruluşunda, çevreye ve bürokrasiye karşı savaşımlar vermiş; destansı ve olağanüstü çabalar harcamıştır."
* 'Olanaksızlıklar' sözcüğündeki '-ler' takısı abartma ayırtısını içeriyor; buna bir de 'büyük' nitemi koşularak, anlatım olağanlığından uzaklaştırılmış.
* 'Arsa' üzerine bina yapılmak için ayrılmış yerdir. Halbuki köy enstitüleri derslik, yönetim, yemek ve yatakhane, işlik binaları, tarım alanlarıyla kendine özgü yerleşim, eğitim kurumlarıydı, geniş arazi üstüne kurulurdu. Yazar da bunu bilir ya…
* 'Ne var ki' deyince, önceki tümcedeki olumluluğun karşıtının, daha sonraki tümcede verileceği bekleniyor. Öyle bir durum yok.
* 'Destansı'da olağanüstü anlamı varken, 'olağanüstü'nün kullanılışı anlatımı abartının da ötesine götürüyor. İnanılırlığını zedeliyor.

Türkçe arılaşma, durulaşma, kendi düşünüş yolunu yakalamada hayli yetkinleşti. Anlatım boyutluluğu, ileriye doğru açılıyor, tam anlamıyla bilim dili oluyor artık. Anlatışta daha uzluğa varalım ki, düşünüşümüz daha da ivme kazansın, olanakları genişletilsin diye düşünüyorum. Bu yazıyla yazınerlerini, dilcileri, dilimizin işleniş ve işletilişine değgin inceleme ve tartışmalara çağırıyorum.

Ocak 2009

Yazarın Önceki Yazıları:
Seslendirme ve Noktalamanın Önemi
Dil Savrukluğunun Nedenleri
Dilimizde Edim ve Edicinin Özellikleri