|
Laik Türkiye
Cumhuriyeti'nin 85 Yılı

Mustafa Kemal
Atatürk; ".... içinde bulunduğumuz o günlerde, Osmanlı
Devleti'nin temelleri çökmüş, ömrü tükenmişti. Osmanlı ülkesi bütün
bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir atayurdu
kalmıştı. Son olarak, bunun da paylaşılmasını gerçekleştirmek için
uğraşılmaktaydı. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, Padişah, Halife,
hükümet, bunların hepsi, içeriğini yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi.
Neyin
ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım düşünülüyordu?
O halde
sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi?
Baylar,
bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulusal egemenliğe
dayalı bağılsız - koşulsuz (tam) bağımsız bir Türk devleti kurmak.
İşte,
daha İstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğümüz ve Samsun'da Anadolu
topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu
karar olmuştur." dediği
ve tüm açıklığıyla, tüm belgeleriyle göz önüne serdiği, yoktan var
ettiği çağcıl, uygar, laik bir ülke kurma sancılarını anlattığı
Söylev'inde, bu kararın dayandığı en sağlam mantığını anlatırken,
devamla şu sözlere yer verir:
"Temel
ilke, Türk Ulusu'nun onurlu ve şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır.
Bu, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve
gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık
önünde, uşaklıktan öte bir gözle görülmeye layık olamaz.
Yabancı
bir devletin güdümüne girmeyi istemek, insanlık niteliklerinden
yoksunluğu, güçsüzlüğü, uyuşukluğu benimsemekten başka bir şey değildir.
Bu aşağılık duruma gerçekten düşmemiş olanların, isteyerek başlarına
yabancı bir yönetici getirmeleri hiç düşünülemez.
Oysa,
Türkün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus,
tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir.
Öyleyse
ya bağımsızlık, ya ölüm!"
Evet,
"Ya bağımsızlık, ya ölüm!" Tutsak yaşamaktansa
ölüm yeğdi.
23 Nisan 1920'de
eylemsel olarak yürürlüğe giren yönetim biçiminin adı 29 Ekim 1923'te
gerektiği gibi Anayasa'da yerini aldı: Türkiye Cumhuriyeti!
***
Cumhuriyet'e
giden kilometre taşlarıysa 19 Mayıs 1919'dan itibaren şöyle oluştu:
19 Mayıs 1919,
Mustafa Kemal Samsun'a çıktı. Tarihçiler, o günü "dünyanın
en büyük ulusal savaşımlarından birinin başlangıcı" olarak
kabul etti. Artık geriye dönüş yoktu....
Genç Mustafa
Kemal, Samsun'dan Havza'ya geldi. İşgaller devam ediyordu. Emperyalistlerin
cepheye sürdüğü ve 15 Mayıs'ta İzmir'e çıkan Yunanlılara ilk kurşunu
Gazeteci Tahsin sıktı, orada şehit edildi; Yunanlılar 26
Mayısta Manisa'ya, 27 Mayıs'ta Aydın'a girdi.
Damat Ferit
Paşa, 17 Haziran'da Paris Barış Konferansı'na,
Osmanlı Devleti'nin barış isteklerini bildiren muhtıra gönderirken,
öbür yanda Mustafa Kemal, bundan dört gün sonra İstanbul'da
bulunan tanınmış kimselere Amasya'dan mektup göndererek, ulusal
savaşıma çağırıyordu.
TARİHİ YANIT
Mustafa Kemal
Paşa, ulusu
kurtarmak için dört koldan çalışmalara başlamıştı. 21 Haziran'da
Amasya Genelgesi'ni yaveri Cevat Abbas'a yazdırdı. Ertesi
sabah, Anadolu'daki sivil ve askeri orunlara Genelge şu tarihi sözlerle
ulaştı:
"Vatanın tamamiyeti, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
Milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır.
Sıvas'ta milli bir kongrenin acele toplanması kararlaştırılmıştır"...
Bu arada, Mustafa
Kemal'in çalışmalarını engellemek isteyenler de boş durmuyordu.
Posta ve Telgraf Umum Müdürü Refik Halit, 24 Haziranda telgrafhanelere
"Mustafa Kemal'in azledildiğini, bu sebeple telgraflarının
kabul edilmemesini bildiren" bir şifre gönderdi. Harbiye
Nazırı (Savunma Bakanı) Ali Ferit Paşa, 5 Temmuz'da Mustafa
Kemal Paşa'yı Padişah adına İstanbul'a çağırdı. Mustafa Kemal,
Harbiye Nazırı'na şu yanıtı verdi:
"Vilayet-i
Şarkîye ahalisi arasından çıkıp gelmek hususundaki yüksek tekliflerinizi
yerine getirmede şahsi irademi kullanmaktan manen ve maddeten memnu
bulunuyorum."
Ardından, 14
Temmuz'da ordudan istifa ederek, Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin
başına geçti.
"MANDA
YOK,
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM VAR"
Ulusal savaşım
hareketinin dönüm noktalarından olan Erzurum Kongresi,
23 Temmuz 1919'da toplandı.
Mustafa Kemal
Paşa, 9 Ağustos'ta askerlik mesleğinden çıkarıldı. Mustafa
Kemal'in rütbesinin kaldırılmasına, nişanlarının da geri alınmasına
karar verildi. Erzurum Kongresi adına açıklanan bildirge, 10 Ağustos'ta
Erzurum'da Türk Basımevi'nde çoğaltılarak, binlerce örnek olarak
tüm yurda gönderildi.
Mustafa Kemal
Paşa, Erzurum'da arkadaşlarına "İstanbul, bir Amerikan
mandasıdır tutturmuş gidiyor. Bu olmayacaktır. Türkiye istiklal
bütünlüğüne sahip olacaktır. Hayır paşalar hayır, hayır beyefendiler...
Manda yok, ya istiklal ya ölüm var" diyordu.
Erzurum Kongresi'nin
ardından, 4 Eylülde açılan Sıvas Kongresi, 11 Eylülde son buldu.
10 maddelik 'Umumi Kongre Beyannamesi' yayımlandı.
Ulusal savaşım
tüm hızıyla sürerken, Osmanlı padişahı adına Damat Ferit
ile İngiltere temsilcisi arasında İngiliz mandasının kabul edildiğine
ilişkin gizli bir anlaşma imzalandı.
Düşman işgali
sürerken, 30 Ekimde Urfa'ya giren Fransızlar, hiç beklemedikleri
tepkiler alıyordu. 31 Ekim 1919'da Maraş'ta, Fransız askeri üniforması
giymiş bazı Ermeniler taşkınlık yaparak, işi kadınlara tecavüze
kadar götürdü. Tarihin "Sütçü İmam" diye yazacağı,
Uzunoluk Camisi Müezzini Hacı İmam, duruma dayanamadı ve
silahına sarıldı. Böylece yöredeki direniş hareketi başladı.
27 Aralık 1919'da
Mustafa Kemal Paşa, 'Heyet-i Temsiliye' üyeleriyle
birlikte Ankara'ya geldi. Ulusal savaşım tüm hızıyla sürerken, takvim
şöyle akıyordu:
6 Ocak 1920:
Erzurum'da Mustafa Kemal'in Erzurum Mebusu seçildiğine dair
mazbata düzenlendi.
12 Ocak 1920:
İstanbul'da son Osmanlı Meclis-i Mebusanı açıldı.
16 Mart 1920:
Saat 10.00'dan itibaren İstanbul'un askeri işgal altına alınacağına
dair itilaf devletleri adına İngiltere, Fransa ve İtalya Yüksek
Komiserleri'nin müştereken imzaladıkları nota, Sadrazam Salih
Paşa'ya tebliğ edildi. İstanbul, artık işgal altındaydı...
Manastırlı
Hamdi Efendi adındaki kahraman bir telgraf memuru, işgali Mustafa
Kemal Paşa'ya iletti.
6 Nisan 1920:
Ulusal savaşımı tüm dünyaya duyuran Anadolu Ajansı kuruldu.
21 Nisan 1920:
Mustafa Kemal, illere Meclis'in 23 Nisan 1920 günü açılacağını
bildirdi.
23 Nisan 1920:
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı.
24 Nisan 1920:
Mustafa Kemal Paşa, Meclis Başkanlığına seçildi.
5 Mayıs 1920:
TBMM İcra Vekilleri Heyeti, ilk toplantısını yaptı.
9 Mayıs 1920:
TBMM adına Mustafa Kemal imzasıyla Anadolu Ajansı aracılığıyla
İslam dünyasına şu bildiri iletildi: "Orduyu terhis etmek,
köylülere Kuvay-ı Milliye'yi asi tanıtmak, milleti kendisine şeref
veren, en asil ve civanmert evladına karşı şüphe ve tereddüte düşürmek,
sulhu hazırlamak için İngiliz emri altında çalışan vatansızların
ilk işi oldu".
11 Mayıs 1920:
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul'da Divan-ı Harp tarafından idama
mahkum edildi.
29/30 Mayıs
1920: TBMM Hükümeti ile Fransız hükümeti arasında imzalanan 20 günlük
ateşkes anlaşması başladı.
10 Ağustos 1920:
İtilaf devletleri İstanbul Hükümeti'ne Sevr Antlaşması'nı
imzalattı.
2/3 Aralık 1920:
Ermenilerle Gümrü Antlaşması imzalandı.
VE UTKU...
Ulusal savaşım
kazanımlarını topluyordu. Ulusun topraklarını savunma savaşımı,
10 Ocak 1920'de İnönü mevzilerinde Yunanlılarla şiddetli çarpışmaların
ardından 1. İnönü Utkusu'nun kazanılmasıyla başarıya ulaşmaya başlamıştı.
20 Ocak 1920'de
ilk Teşkilat-ı Esasiye Kanunu (Anayasa) kabul edilirken,
5 Şubatta TBMM'nin gizli oturumunda Londra Konferansı'na Ankara
Hükümeti adına heyet gönderilmesi ve heyetin Meclis üyelerinden
oluşması kararlaştırıldı. 6 Şubat'ta Bekir Sami Bey başkanlığındaki
heyet, Ankara'dan hareket etti ve 21 Şubat'ta başlayan konferans,
12 Mart'ta sona erdi.
TBMM Hükümeti
ile Rusya arasında 16 Mart'ta Moskova Anlaşması imzalandı. Masa
üzerindeki utkuları, savaş alanlarındaki utkular izliyordu. 1 Nisan'da
2. İnönü Utkusu kazanıldı. Mustafa Kemal'i geniş yetkilerle
ve 3 ay süreyle Başkumandanlığa seçen yasa, 5 Ağustosta TBMM'de
kabul edilirken, 23 Ağustos 1920 günü Yunan ordusu saldırıya geçti
ve Sakarya Meydan Savaşı başladı.
Günlerden 26
Ağustos. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın emri geldi:
"Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh
bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça
terk olunamaz"...
13 Eylül'de
Sakarya Meydan Savaşı sona ermiş, düşmanın Sakarya
Nehri'nin doğusunda imha edilmesiyle utku kazanılmıştı. Mustafa
Kemal Paşa'nın buyruğuyla 14 Eylül'de genel seferberlik ilan
edildi. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 19 Eylül'de "Gazi"
unvanı ve Mareşal rütbesini aldı.
Yeni yılın başlangıcında
Mersin ve Adana düşman işgalinden kurtulmuştu. Dört bir bucak Türk
topraklarının düşman çizmesi altındaki esareti birer birer sona
eriyordu.
26 Ağustos'ta
saat 05.30'da topçu ateşiyle Kocatepe'den Büyük Türk Saldırısı başladı.
Türk süvarileri, 9 Eylül'de İzmir'e girdi ve Kadifekale'ye Türk
bayrağı çekildi.
LOZAN'DA
İSMET PAŞA YENİ TÜRKİYE'NİN HAKLARINI SAVUNDU
Mudanya Konferansı,
3 Ekim 1922'de başladı. Mütareke, 11 Ekim'de imzalandı ve 15 Ekim'de
yürürlüğe girdi.
TBMM, 1 Kasım'da
bir dönemi sona erdirdi. Hilafet ve saltanatın birbirinden ayrılarak,
saltanatın kaldırılmasına karar verilmişti. TBMM Hükümeti, 5
Kasım sabahı yönetime el konulduğuna ilişkin Ankara hükümeti kararını
Refet Paşa aracılığıyla İstanbul Hükümeti'ne iletti:
"5 Kasım 1922 öğle vaktinden itibaren İstanbul'un idaresine
el konulmuştur."
Vahdettin'in
halifelikten uzaklaştırıldığına ilişkin Şeriye Vekili Vehbi Efendi,
18 Kasımda fetva çıkardı. Ulusal Kurtuluş Savaşı sona
ermiş, şimdi sıra utkunun masa başında kazanılmasına gelmişti.
Lozan Konferansı,
20 Kasım 1922'de açıldı. Konferans, yeni Türkiye devletine yine
Osmanlı'da olduğu gibi yaptırımlar uygulamaya kalkan itilaf devletleri
yüzünden 2 ay süren görüşmelerden sonra 4 Şubat'ta kesintiye uğradı.
Daha sonraları, ulusal savaşımın kahramanlarından İsmet Paşa, yumruğunu
masaya vurarak, istediklerini kabul ettirecek ve büyük bir utkuya
imza atacaktı.
25 Ağustos'ta
itilaf kuvvetleri, Lozan Antlaşması gereğince İstanbul'u
boşaltma hazırlıklarına başladı ve 27 Ekim'de Halk Fırkası Meclis
Grubu, Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında toplandı.
"YAŞASIN CUMHURİYET!"
Akşam Çankaya'da
yemek sırasında Mustafa Kemal Paşa, hazır bulunanlara muştuyu
verdi: "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz!"
Tarih 28 Ekim
1923... Bütün hazırlıklar bitmiş ve 29 Ekim günü gelmişti. Mustafa
Kemal Paşa'nın Cumhuriyet kurulması önergesi, Halk Fırkası
toplantısında kabul edildi. Halk Fırkası toplantısından
sonra Büyük Millet Meclisi, saat 18.00'de toplandı ve
Kanun-u Esasi Encümeni (Anayasa Kurulu) tarafından Cumhuriyet
önergesi belgesi hazırlandı.
TBMM'de Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu'nun (Anayasa'nın) bazı maddeleri değiştirildi.
Türkiye Devleti'nin yönetim biçiminin Cumhuriyet olduğu
"Yaşasın Cumhuriyet" sesleri arasında kabul edildi.
Büyük Millet
Meclisi'nde gizli oyla Cumhurbaşkanı seçimi yapıldı.
Ankara Mebusu (Milletvekili) Mustafa Kemal Paşa, oylamaya
katılan 158 milletvekilinin tümünün oyunu alarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin
ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Başbakanlığa
Malatya Milletvekili İsmet Paşa'yı atadı. İsmet Paşa Kabinesi
kuruldu.
Halk, sokaklarda
ellerinde bayraklarla genç Cumhuriyet'i kutluyordu. Tutsaklık
sona ermiş, şimdi büyük savaşımın ardından hiç de kolay kazanılmayan
bağımsızlığı kutlamaya sıra gelmişti. Can verilip, kan dökülmüş,
bedel ödenmişti. Ancak artık sokaklarda düşman çizmelerinin sesi
yoktu, sokaklar şu sesle çınlıyordu: "Yaşasın Cumhuriyet!"...
Bu bir sonuç
değil, başlangıçtı kuşkusuz.

Daha zor günler
bundan sonra başlıyordu. Türkiye Cumhuriyeti'nin çağcıllığa
giden yolu sürekli devrimlerle döşenmeye başladı: Hilafet
kaldırıldı (3 Mart 1924). Şapka ve Giysi Devrimi (25 Kasım 1925),
Yeni Yurttaşlık Yasası / Medeni Kanun (17 Şubat 19-26), T. C.'nin
ilk kâğıt parası dolaşıma çıktı (5 aralık 1927), Anayasa'da yapılan
değişiklikle "Türkiye Devleti'nin dini, din-i İslamdır"
maddesi kaldırıldı. Ayrıca milletvekilleri ve cumhurbaşkanının ant
içerken söylemek zorunda olduğu "vallahi" sözcüğü çıkarılarak
"namusum üzerine söz veririm" biçimine dönüştürüldü (10
Nisan 1928); Arap harflerinden Latin harflerine geçiş, Yeni Türk
Abecesi kabul edildi (1 Kasım 1928); İlk kadın avukatlardan Beyhan
Hanım İstanbul 1. Ticaret Mahkemesi'nde bir kadını savunmak üzere
duruşmaya çıktı; Avukatı ve müvekkili kadın olan bu ilk dava, yeni
Türkiye Cumhuriyeti'nde kadın erkek eşitliğinin sağlanması yönünde
atılan adımların simgesel örneklerinden biriydi (28 Kasım 1928);
1929 Ekonomik Bunalımı'nı yeni Türkiye Cumhuriyeti, halkın Yerli
Mal kullanımına özendirilmesiyle büyük ölçüde atlattı; bu çerçevede
şeker fabrikaları, kumaş fabrikaları, tarım okulları kuruldu, çay
ve kahve tüketimi yerine ıhlamur türü içecekler özendirildi, ulusal
tutumluluk halk tarafından benimsendi. Kadınlar 1934'ten çok önceleri,
1930'da sandık başına gitti; kadınlar yerel seçimlerde seçme ve
seçilme hakkını elde ettiler (3 Nisan 1930) ve ilk kez 5 Ekim 1930'da
oy kullandılar. Kadınlara seçme seçilme hakkının verilmesinde bir
basamak olan bu gelişmeden sonra 5 Aralık 1934'te kadınlara genel
seçimlere katılma hakkı veren Anayasa değişikliği yapıldı, 8 Şubat
1935'te Cumhuriyet Halk Fırkası'nın aday olarak gösterdiği 18 kadın
seçimi kazanarak Meclis'e girdi….
Tüm bunlar kolay
olmadı. Devrim karşıtları da boş durmadı, suikastlar, kışkırtmalarla
kalkışmalar, şeriat istemeler vb, vb…
Ancak Yeni Türkiye
Cumhuriyeti yolunu döndürmeyecekti. Yön uygarlığa, yol bilime,
yön aydınlığaydı…
Bugün yaşatılan
kafa karışıklıkları Türk halkının, Türkiye yurttaşının gönlünden
laik Cumhuriyet sevgisinin, adsız kahramanlarıyla birlikte ezilmiş
uluslara esin kaynağı olan önderi Mustafa Kemal Atatürk'ün silinmesi
amacını gütmektedir. Ancak tüm çabaları elbette ki boşunadır.
Durağan kördüşünü
(dogmalar) öğretileri, bireysel yeğlemeler, toplumun esenliğinin
ve toplum esenliğinin sağlanmasının gereği olan bilimin, aydınlığın
önüne geçemez…
Bu böyle biline!...
Yaşasın Laik
Türkiye Cumhuriyeti!
Bizim Anadolu
Ekim 2008
Nisan
2008 Nefrete Göz Yumma Kanada'nın Politikası mı Oluyor?
Şubat 2007 - Nefret Yerine Anlayış ve Hoşgörü
Nisan 2003 - İşgalci ve Emperyalist Amerika
Dünyaya Savaş Açtı
Mart 2003 - Türkiye İşgal Altında!
Aralık 2002 - Ulusal Onuru Yitirdik mi?
Kasım 2002 - Gün Uyanık Olma Günüdür!
|