Profesyonel
bir yardım toplayıcı: Eda Levi
Değerli okuyucularımız bu ayki konuğumuzun ilginç bir mesleği
var. Bağış topluyor. Evet, yanlış okumadınız. 1984 yılında Montreal'e
yerleşen İstanbullu Musevi Türk bir ailenin kızı olan Eda Levi,
profesyonel bağış toplama uzmanı. Kendisi bu yıl doksanıncı kuruluş
yıldönümü kutlanan Musevi bir yardım kuruluşu olan - Federation
of Combined Jewish Appeal'de çalışıyor. Bu kurum, Musevilik bilincini
yaygınlaştırmaya dayanan bir bağış toplama düzeni kurmuş ve profesyonellerin
denetimindeki koca bir gönüllü ordusuyla oluşturulan bir iletişim
ağı aracılığıyla imkânı olan Musevilerden para topluyor ve toplanan
bu paraları ihtiyaç sahibi kişi ve kurumlara dağıtıyor. Yani bir
tür 'Robin Hood'culuk yaparak, zenginlerden aldıklarını fakirlere
dağıtıyorlar; bir farkla, burada bağışta bulunanlar bunu zorla değil,
isteyerek, seve seve yapıyorlar. Çünkü yaptıkları yardımların nereye
gittiğini görüyorlar, biliyorlar, hatta çoğu kez buna kendileri
karar veriyorlar. Hep duyarız; Museviler birbirlerini çok tutuyorlar
denir, bu bir gerçek. Ve biz de sizlere bu gerçeğin bir kanıtını
sunuyoruz. İşte karşınızda profesyonel bir yardımsever Eda Levi...
***
 |
Eda
Levi
|
- Gazetemize
hoş geldin Eda. Bize biraz kendini tanıtır mısın, kimsin ne iş yaparsın?
- Para toplama işi yaparım.
- Çok ilginç,
oraya geleceğiz ama önce kısaca seni tanıtalım okuyucularımıza.
- Babamın işi dolayısıyla gittiği İngiltere'de doğmuşum, iki yaşındayken
ailece İstanbul'a dönmüşüz. Sırasıyla Işık Lisesi, Sainte Pulchérie
ve Notre Dame de Sion'da okudum. Daha sonra eşimle tanıştım, evlendik,
3 yıl sonra da Montreal'e geldik.
- Neden geldiniz?
- Eşim Moris'in yüzünden. Kendisi askerdeyken üniversiteden arkadaşları,
'sen askerdesin, haberin yok ama biz Kanada'ya göçmenliğe başvurduk,
sen de katıl bize' diye kandırdılar onu. Şimdi onların hepsi Teknik
Üniversite'de kalıp Profesör oldular. Bir tek biz geldik.
- Ne zaman
geldiniz?
- 1984 yılında.
- O zaman
iki kızınız da burada doğdu.
- Evet.
- Sonra bu
işi nasıl buldun?
- Geldiğimiz vakit kartlarımızı falan çıkartmak için 'Göçmenlik
Kurumu'na gitmiştik. Kendilerine iş aradığımı, İstanbul'da Tofaş'ta
sekreter olarak çalıştığımı, burada da aynı işi yapmak istediğimi
söyledim. Yalnız ben daktiloda Türk klavyesini biliyordum, uluslararası
klavyeyi çalışmam lazımdı. Orada biraz pratik yapıp yapamayacağımı
sordum. Kabul ettiler, ama sonra soyadımdan Musevi olduğumu anlamışlar,
beni Musevi İş Bulma Kurumuna (Jewish Vocational Services) gönderdiler.
Orada benimle çok ilgilendiler. Fransızca'm ve İngilizce'm olduğu
için hemen işe almak istediler; aynı binada Musevi bir yardım toplama
kuruluşu olan Federation CJA - (Federation of Jewish Appeal) varmış,
beni oraya gönderdiler. Onların da ihtiyaçları varmış, hemen başlamamı
istediler. Ben önce daktilomu ilerletmek istiyordum. O yüzden hem
Musevi hem de Kanada Göçmen bürolarında biraz pratik yaptım, daha
sonra Federasyon CJA'da sekreter olarak işe başladım. 1985'te büyük
kızım doğdu. Bir yıl ara verdim, sonra döndüm, derken ikinci kızım
oldu. Çocuklar büyüyene dek orada sekreterlik yaptım. Müdür olmamı
istemişlerdi ama, ben çocuklar yüzünden kabul edemedim. Çünkü biz
hep gönüllülerle çalıştığımız için, toplantılarımız hep iş saatleri
dışında, yani ya sabah çok erken ya da akşam geç saatlerde olur;
bu o zaman bana uymuyordu. Ancak kızlar büyüyünce bu teklifi kabul
ettim. Yıllardır müdürlük yapıyorum.
- Bize işini
anlatır mısın?
- Para topluyorum, yani 'Fund Raising'.
- Ne için
para topluyorsun?
- Çalıştığım şirket, yani Federation CJA, bir para toplama kurumudur.
Ben kampanya bölümünde çalışıyorum. Bir bölüm var, finans kısmı.
Bir de 'allocation', yani toplanan paranın dağılımına bakan bölüm
var. Bütün bu işler hep gönüllülerle beraber oluyor. Profesyonel
dediğimiz müdürler muhakkak bir başkan ve altındaki komiteyle çalışır.
Her sene yeni bir başkan seçilir ve o kendi komitesini kurar, daha
sonra da benim gibi profesyonellerle birlikte çalışmalarını sürdürür.
- Bu çalışmalar
nasıl oluyor?
- Para toplama kampanyası başlatılır. Bu kampanya Ağustos ayından
Kasım sonuna kadar sürer. Ondan sonra paranın dağıtımından sorumlu
olan bölüm, kendi gönüllüleriyle birlikte, toplanan bu paradan nereye,
ne kadar verileceğine karar verir. Bir tür dernek gibi çalışan bir
sürü ajansımız vardır. Mesela Jewish Family Services - JFS (Musevi
Aile Hizmetleri), sorunlu ailelere yardım eder, yani işsizlik, yoksulluk,
karı-koca problemleri, çocuklarla sorunlar, aile içi her türlü şiddet
gibi konularla ilgilenirler, hatta Ontario Sokağı'na bile giderler.
- Yani?
- Orada fahişelik yapanlar olabiliyor, onlara dahi yardım ederler.
Evlere giderler, sorunlu bir ev duydular mı hemen koşarlar bakarlar,
her şey yolunda mı, buz dolabında yemek var mı, çocuklar mutlu mu,
yoksa sorunlu mu? Hemen yardımlarına koşarlar.
- Peki bu
yardımları sadece Musevilere mi yapıyorlar?
- Eğer başvururlarsa, mesela JEM (yani Montreal Musevi İş Bulma
Kurumu - adı yeni değişti) var, oraya iş aramak için kim baş vurursa,
ne dinden olursa olsun gelir bakar ve kendisine yardımcı olunur.
- Hayır,
iş bulmayı değil, bu para yardımını soruyorum, yani toplanan bu
paradan Musevi olmayan kişilere de yardım yapılıyor mu?
- Biz parayı toplarız gerisine karışmayız. Paranın nasıl ve kime
dağıtılacağına 'Allocation and Planning' (Tahsisat ve Planlama)
bölümü karar verir. Genellikle ajanslara yardım edilir. Mesela zihinsel
ve bedensel özürlülerin çalıştığı bir atölye var, oraya ne kadar
verilecek bakarlar, sonra bir de 'birth right' (doğum hakkı) var.
- Gençlerin
İsrail'e gönderilmesi kampanyası galiba, biraz açıklar mısın?
- Ya anneden ya da babadan Musevi olan ki, bu hiç fark etmez. 18-25
arasındaki gençleri bedavadan İsrail'e gönderiyoruz. Bunu, Montrealli
zengin ve ünlü bir Musevi olan Bronfman başlatmıştır. Daha çok Musevi
okullarına ya da yatılı kamplara hiç gitmemiş gençlerin katıldığı
bir program bu. Onlara İsrail'i tanıtmak, orayı gidip yerinde görmelerini
sağlamak amacı güdüyor.
- Orada nasıl
bir program uygulanıyor?
- Otellerde kalıyorlar, otobüslere binip bütün İsrail'i geziyorlar.
Neymiş İsrail, görsünler, tanısınlar, bir tek haberlerden duydukları
şeylerle kalmasınlar diye düzenlenen bir tanıtım programı bu.
- Ne kadar
sürüyor bu İsrail gezisi?
- 10 gün. Bir de başka bir kamp var, o iki ay sürüyor. Ama birer
aylık devreler halinde, eğer yer olursa isteyen iki ay kalabiliyor.
Burada öncelik, imkânı fazla olmayan gençlere veriliyor. Buna da
ailenin vergi beyannamelerine bakılarak karar veriliyor. Bir de
okulda problemli olan çocuklara da öncelik veriliyor; hem kendi
hem de onlarla uğraşan anne babalarının ruh sağlıkları ve biraz
kafa dinlemeleri için yapılıyor bu. Önce okuldan kâğıt alınıyor,
sonra Musevi Aile Hizmetlerine gidiliyor orada sosyal yardım uzmanları
bakıyor ve ona göre karar veriliyor.
- Başka nerelere
dağılıyor bu toplanan yardım paraları?
- YMHA var. YMCA'yi bilir misin? Onun Musevi olanı.
- Evet, Young
Mens Christian Association. Sizinki de Christian yerine Hebrew değil
mi?
- Evet, orada spor, kültür, rehabilitasyon gibi her türlü faaliyet
var. Ayrıca ana okulu da var. Benim iki kızım da oraya gitti. Orası
herkese açıktır, hem İngilizce hem de Fransızca eğitim vardır. Sonra
spor kompleksi havuzu mavuzu var, o da herkese açıktır. Oraya yardım
edilir.
- Ama orası
zaten paralı değil mi? Neden yardıma ihtiyaç var?
- Evet ama yetmiyor. Orada çok faaliyet var; kurslar var, Rusya'dan
gelen Museviler var, onlar için programlar var. Montreal'e uyum
sağlamaları için, aynı şekilde Etiyopyalılar için de oldu. Fransa'dan
da çok gelen oluyor; nereden gelirlerse gelsinler imkânları yoksa
onlara indirimli fiyat yapılıyor. Buralı Musevilere de aynı şekilde.
Sonra JFS'tekiler bakarlar, psikolojik sorunu olanlar varsa onların
da YMHA'ya üye olmalarını sağlarlar. Sonra yaşlılar için bir program
var; 50 yaş ve üstündekiler için resim, vitray, heykel, el sanatları
gibi çeşitli kurslar var. Kendi satış yerleri var, gönüllüler orada
satış yaparlar. Her işi gönüllüler yapar ama her zaman da onları
denetleyen müdürler vardır ve işini iyi yapmayanlara, 'eğer bu işi
hakkıyla yapmayacaksan, bırak yapacak başkaları var,' derler.
- Nasıl para
topluyorsunuz? Bu pek de kolay bir iş değil bence.
- Geçen sene 49 milyon dolar toplandı.
- Ağustos'tan
Kasıma kadar.
- Evet ama, iş sadece o kadar değil. Bizim işimiz Kasım ayının son
Perşembe günü biter. O akşam bir kapanış yemeği verilir, bağış yapanlara
ve teşekkür edilir. Ama herkes kendi parasını verip gelir bu yemeğe,
kokteyl olur, konuşmalar yapılır, ne kadar para toplandığı açıklanır.
Ondan sonra Aralık ayından itibaren yeni bir başkan seçilir ve yeniden
başlarız. Kadınlar için bir kadın başkan, Frankofonlar için de ayrı
başkanlar olur; hem kadın hem erkek, genç yetişkinlerin de başkanları
olur. Sonra bu başkanlar komitelerini kurarlar ve herkes ayrı bir
bölüm olarak çalışmalara başlar. Ben şimdiye dek Frankofon bölümündeydim,
iki yıldır tekstil bölümündeyim. Yani tekstil sektöründen para topluyorum.
Bunun gibi inşaatçılardan, doktorlardan, avukatlardan v.s. para
toplayan bölümler var, mahalle bölümleri var, yani böylece para
toplamak daha kolay oluyor. Parayı isteyenler gönüllüler, ben onlara
yol gösteriyorum. Yeni gönüllüler buluyorum, en önemlisi Musevilik
bilinci. Sonra Soykırımdan kurtulanlar var ki Montreal'de sayıları
çok fazladır, onların psikolojik ve duygusal sorunları oluyor. Onlara
yardım etmek, yani bütün bu bilinci oluşturmak zorundayız. Kitap
der ki, 'sen madem ki Musevisin, kardeşine yardım etmek zorundasın.'
- Devamlı
bağış yapan üyeleriniz mi var?
- Evet, her sene verenler var, arada sırada verenler var. Bağışçılar
grup gruptur, 100 dolar ve üstü; 30 bin dolar ve üstü gibi; bir
de hiç vermeyenler var. Onları bulman lazım. Mesela 1000 dolar veriyor,
ama aslında 20 bin verebilir; gidip onu ikna etmen gerekiyor.
- Onu nasıl
yapıyorsunuz?
- İkna ederek yani şöyle: Mesela şimdi bizim 'outreaching', yani
ulaşma dönemimiz. Toplantılar düzenliyoruz, bağış yapma kapasitesi
olan kişileri topluyoruz ve bu toplantıya örneğin zihinsel veya
bedensel özürlü birilerini de çağırıyoruz. Önce müdürler ajansın
nasıl çalıştığını anlatıyor, sonra da bu yardımdan yararlanan kişi
bu yardımdan nasıl faydalandığını anlatıyor. Sonra bağışçılara çeşitli
yardım faaliyetleri yapan ajanslarımızı gezdiriyoruz. Mesela her
sene bağış yapan biri bu sene biraz sallıyordu. Kendisini aradım,
dedim, 'sen her sene para veriyorsun, nasıl oluyor da gelip paranın
nereye gittiğini hiç görmedin, gel seni gezdireyim, hizmetlerimizi
gör.' Adam geldi, ajansları gezdirdim, yardım dağıtım raporlarını
gördü ve bu gördükleri karşısında çok etkilendi, derken oğluyla
karısı da gelip gezdi gördü, çok memnun oldular. Şimdiye kadar öylesine
bağış yaparken, şimdi artık ne için bağış yaptığını öğrendi ve daha
çok tatmin oldu. Yani böyle bilinçlendirmeler de yapmamız gerekiyor.
- Siz sadece
Montreal'de mi bağış topluyorsunuz?
- Evet, her şehir kendi toplumundan sorumludur. Toronto'da var,
Hamilton'da, Winnipeg'de, Halifaks'ta var.
- Kanada'da
kaç Musevi var?
- Çoğunluk Toronto'da, 200 bin kişi. Montreal'de 92 bin kişi var,
öteki şehirlerdekiler çok çok az.
- Kanada
nüfusuna oranla sayınız az da olsa çok etkin olduğunuz için 49 milyon
toplayabilmeyi başarıyorsunuz. Peki İstanbul'da da böyle bir yardımlaşmaya
katıldığını söylemiştin.
- Aaa... evet o Galatasaray Eğitim Vakfıydı, vakıfçılıkla ilk tanışmamdı.
O zaman Tofaş'ta çalışıyordum. Benim müdürüm Galatasaraylıydı. Müdürlerden
bir diğeri de Koç'un damadı İnan Kıraç, o da Galatasaray Liseliydi.
Kendileri, Galatasaray Lisesi Mezunlarını daha da büyütmeleri gerektiğine
karar verdiler. 'GS Liseliler, devşirme usulü gayet iyi oluyor.
Bütün herkes birbirini tutuyor, bizim bunu daha da ilerletmemiz
lazım' diyerek bir bağış kampanyası başlattılar. Ayrıca bağış karşılığında
vergi için makbuz da veriyorlardı. Bunu ilk kez o zaman görmüştüm.
Sonra burada da gördüm ve ne kadar önemli olduğunu anladım. Ben
buraya ilk geldiğim zaman 'Operation Moses' (Musa Operasyonu) olmuştu.
Etiyopyalıları Etiyopya'dan alıp çıkarttılar ve İsrail'e götürdüler.
İşte o zamanı bize, 'daha açıklanmadı yarın açıklanacak, çok acele
bir operasyon var, Etiyopyalı Musevileri kurtaracağız bunun için
acil bir bağış kampanyası yapmamız gerek' dediler. Ben daha çok
yeniydim, pek bir şey anlamıyordum, o zamanlar öyle e-mail falan
yok, mektuplar hazırlandı, postalandı, bir de baktım ki ertesi gün
insanlar gelmeye başladılar bağış için, anneler çocuklarıyla geliyorlar,
çocuklar kumbaralarını getirip veriyor, onlara bile vergi için makbuz
veriliyordu. Ben çocuğun da vergi makbuzu mu olurmuş derken, baktım
ki öğrensin diye veriyorlar makbuzu yani kumbarasını boşaltan çocuk
karşılığında bir belge almış oluyor. O zaman Galatasaray Vakfı'nı
hatırladım, orada da bağış makbuzu verilirdi diye. Tofaş'ta gönüllü
olarak yaptığım işi, (ki memnuniyetle yapıyordum, benim müdürüm,
İnan Kıraç işin içindeydi, yalnızca paralarını değil zamanlarını
da veriyorlardı bu işe) burada da parayla çalışarak bulmuştum. Bu
çok hoşuma gitmişti, çok faydalı bir iş yapıyordum.
- Derken
24 yıl geçti.
- Evet geçti ve hâlâ devam ediyorum.
- Epey deneyim
sahibisin tabi. Peki insanların bağış yapmalarını sağlayacak en
iyi ikna yöntemi nedir sence?
- Montreal'deki Musevilerin çoğunluğu soykırımdan kurtulanlar olduğu
için, bir de buraya geldiklerinde kendilerine belli bir yer edinebilmek
için çok çabalamışlar, yani vermeye hazır insanlar zaten dinde yazarmış,
'sen yardım etmezsen kim yardım edecek?' diye, yani bu kültür ve
gelenekte var.
- Bir de 'hasidik'
dediğimiz, siyahlar giyen daha tutucu Museviler var, onlar da bu
yardımlara katılırlar mı?
- Hayır. Ama ajans hizmetlerinden faydalanırlar.
- Ama bağış
yapmıyorlar?
- Evet, onlar daha çok kendi aralarında kalırlar, tıpkı Müslümanların
tutucuları ve laikleri gibi. Kitap aynı din aynı ama onlar kendi
içlerinde kalırlar, kendi okulları, sinagogları vardır. Sonuçta
hepimiz Museviyiz, birbirimize destek olmak zorundayız.
- Tabi bu
din adına yapılıyor ama yine de sorayım, Türkler için aynı şeyi
söyleyebilir misin? Biz bunu yapıyor muyuz sence?
- Vallahi Galatasaraylılar yapıyor, onlardan öğrenmek gerek, her
zaman yardımlaşır, birbirlerini kollarlar ve bu sayede ilerlerler.
- Peki bağışlardan
İsrail'e yardım ediyor musunuz?
- Tabi. Onu da gönüllüler yapar, kendi yol paralarını ödeyip İsrail'e
giderler ve aynı buradaki gibi muhtaç olanları arayıp bulurlar.
Mesela Berşeva Montreal'in kardeş şehridir. Orada çok fakirlik ve
sorun vardı; gerek eğitim olsun, çorba mutfakları olsun hep yardım
edilir. Çocuklar pek okula gidemiyorlardı, iş olanakları yoktu,
bunlara hep çareler bulunmaya çalışılıyor ki bu çocuklar orada kalsınlar,
orada büyüsünler, buradaki iş adamlarından da Berşeva'ya yardım
etmeleri isteniyor. Montreal'de de aynı şey yapılıyor; burada doğan
çocuklar kalkıp başka şehirlere gitmesinler, burada iş olanakları
olsun ki, burada kalsınlar diye çalışılır. Aynı şekilde Toronto'nun
da kardeş şehri var. Bizim Genel Merkezimiz yani United Israel Appeal
Canada - Toronto'dadır. Orası der ki mesela, gönüllülerle karar
verdik, İsrail'de şöyle bir proje yapacağız, siz şu kadar vereceksiniz,
Vankuver şu kadar verecek v.s. biz de veririz ama bizim gönüllülerimiz
de gider yerinde denetleme yaparlar.
-
Yolsuzluk ihtimalinden ötürü bu kadar sıkı kontrol oluyor anladığım
kadarıyla.
- Evet, gönüllüler her şeyi denetlerler, onlar sadece paralarını
değil zamanlarını da verirler, aynen Galatasaray Eğitim Vakfı'nda
İnan Kıraç'ın yaptığı gibi, hem parasını veriyordu, hem de toplantılar
düzenliyor zamanını veriyordu ki, en iyisi olsun. Ve hakikaten çok
iyi çalıştılar ve GS Üniversitesi'ni yaptılar. Bu sadece binayı
yapmak değil, programları yapıp onun işlemesini sağlamak da gerekiyor.
Aynen bizim gibi çalışıyorlar.
- Toplanan
paranın ne kadarı masraflara gidiyor?
- Bizim kuruluş bu konuda çok başarılı, sadece yüzde 8 masraflara
gider ki buna maaşlar da dahildir. Geri kalan yüzde 92'lik tutar
tamamen yardıma gider. Ve her şey şeffaftır, açıktır. Nereye ne
harcama yapılmışsa kayıtlıdır, her zaman raporlar hazırlanır, bağışçılara
sunulur. Yardım yapılacak yerler ister ajans olsun ister bireysel
olsun hep araştırılır, gerçekten imkânı olmayanlar bulunur, gerçekten
paraya ihtiyacı olan ajanslara ve kişilere yardım edilir. Ama mesela
yemek yardımı yapan bir Musevi Soup Kitchen (Aş Evi) var, onlar
parası olsun olmasın herkese açıktır, 'madem ki buraya geliyor ya
parası yok ya da çok yalnız yani bize ihtiyacı var' yaklaşımıyla
hareket ederler, biz onlara doğrudan yardım yapamayız ama dolaylı
yoldan destek oluruz. Mesela insanları bu aş evine yollayan Göçmenlik
Kurumu'na yardım ederiz, onlar da kendilerine verir. Ya da giyim
eşyası veririz, konserve yiyecek veririz ya da Müslümanlardaki 'helal'
gibi bizde de 'kaşer' gıdalar var ya, gerekirse kaşer olmayan yiyecekleri
de kabul ederler ve bunları isteyene verirler. Başka bir örnek de
JFS'de acil durum için kenarda 1 milyon dolar para durur. Ayda bir
Perşembe günü profesyonel çalışanlarla gönüllüler iki saat toplantı
yaparlar. Bu toplantılara sosyal yardım uzmanları birkaç vaka getirirler,
bunlar incelenir ve yardım edilip edilmeyeceğine karar verilir.
Mesela bir aile var, baba vefat etmiş, bankadaki parayı bir süre
bloke etmişler, anne yatalak, çocuklardan biri engelli, biri işsiz,
biri çalışıyor ama para ancak kendisine yetiyor. Şimdi komite bu
ailenin durumunu tartışır ve karar verir. Sonra başka bir konuya
geçilir. İşte çalışmalarımız özet olarak bunlardan ibaret. İnanç
ve bilinçle, doğru yönetim ve yönlendirmeyle ulaşılamayacak hiç
bir hedef yoktur.
-
Teşekkürler Eda, umarız insanlar sizin örneğinizden ders alır da,
din adına yürütülen bu faaliyetleri bir gün herkes için uygulayanlar
çıkar!
Mart 2008
Yazarın Önceki Yazıları:
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"
Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü hâlâ
kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok
demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil,
elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına
pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan
geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü yitirmeyin
ama, yaşadığınız topluma da karışın!"
|