Deneyimli uzman yazarımız Yeşim Karacova'dan para
dünyasının gizemleri...
Kriz gerçekten
korkunç mu?
Değerli Okuyucularımız,
Bu
sayımızda dünya kamuoyunun en güncel konusu olan "Kriz"den
söz edeceğiz. Artık hepimiz krizle yatıp krizle kalkıyoruz. Eşe
dosta hatırını sorsak, "eh işte.. kriz var ya.. biliyorsun..."
türden yanıtlar alıyoruz. İnsanlar krizden etkilenmese de
etkilenmiş ya da etkilenecekmiş gibi davranıyor. Abartmayı da severiz
ya; hani Avrupa Birliği'ne giremedik diye kahrolan yoksul köylülerimiz
ya da ömrünce bulunduğu yerin 100 km ötesine gitmediği halde Avrupa'da
serbest dolaşılamayacak diye dövünen teyzelerimiz gibi, şimdi de
herkes bir kriz krizinde. Haklı olanlar var elbette. Ama kriz gerçekten
bu kadar korkunç mu? Ya da gittikçe korkunçlaşacak mı? Kısacası
nedir bu kriz, bir bilene soralım dedik ve gazetemiz yazarlarından
finans uzmanı Yeşim Karacova'yı köşemize konuk ettik. Bence
yanlış 'globalizasyon' politikaları ve açgözlülükle beslenen
'agresif' kapitalizmin çöküşü olan bu krizle ilgili Yeşim'in
de ilginç yaklaşımları var....
- Bütün
dünyaya yayılan bu ekonomik kriz dalgası hakkında neler söyleyebilirsin
bizlere?
- Evet, ekonomik kriz bütün dünyada etkisini dalga dalga gösteriyor
ve her zaman olduğu gibi medya, krizi fırsat bilip tirajını artırmak
için felaket tellallığı yapıyor. Bütün köşe yazarlarının verdiği
ortak ileti "mahvolduk, dünyanın sonu geldi" şeklinde.
Ben bankacılıkta 21. yılımı tamamladım ve finans dünyasında kendim
bizzat böyle 4 kriz yaşadım.
Krizlerin tümünün
ortak bir özelliği vardır. Her defasında akıllardan geçen,
"ama bu defa başka, hepsinden kötü, gerçekten bittik"tir.
Hatta ekonomi tarihinin duayenlerinden Sir Templeton, sırf
bu yüzden "this time is different" (ama bu kez farklı)
terimindeki 4 kelimeyi İngilizce'de en tehlikeli 4 kelime olarak
ilan etmiştir. Çünkü aslında krizlerde hiç fark yoktur; en son tetikleyiciye
bağlı olarak değişen tek şey krizin adıdır. Her defasında
"dünya batıyor" denir ama dünya hiç batmaz. Bir
şekilde hayat devam eder ve kendi kendini yeniler. Her kriz sonrası,
fırtına gibi, önce hayat normale döner, sonrasında ise çok büyük
bir sıçrama yaşanır. Ekonominin doğal döngüsüdür bu. Geçmişteki
en büyük kriz olarak nitelendirilen ve tüm dünyayı sarsan, 1929
ekonomik krizinden sonra bile aynısı olmuş; bu kriz yaşanırken,
hisseleri çok değer kaybettiği için intihar eden işadamlarının çocukları
bir süre sonra o değersiz sanılan hisselerle çok zengin olmuşlardır.
- Krizler
nedense hep ABD'de patlak veriyor, bugüne dek toplam kaç kriz yaşandı
ABD'de?
- 1960'lı yıllardan başlayarak, Amerikan ekonomik ve bankacılık
tarihine baktığımızda benzer şekilde en az 9 kriz görürüz ve bunlardan
da en az 4'ü doğrudan bankacılık krizidir. Geçmiş krizleri ayrıntılı
incelediğimizde, şimdiki krizi "standart" olarak
niteleyebiliriz.
* Amerika'da
ilk finansal kriz 1966 yılında gerçekleşmişti. Korkunç günlerin
ardından US FED (Federal Reserve) devreye girdi, bankalara uzun
vadeli borç temin ederek piyasaları rahatlattı.
* 1970
yılında 'Commercial
Paper' 'Likidite Krizi' yaşandı.
Yine günümüze benzer şekilde olumsuz ekonomik koşulların tırmanışta
olduğu bir dönemde, ülkenin en büyük demiryolu şirketi olan 'Penn
Central' batınca kriz patladı. Sonunda US FED yine devreye girerek
şirketleri uzun vadeli fonladı ve piyasalara rahatlık getirdi.
* Yine
1974'te Franklin National Bank'ın Avrupa'da izlediği 'agresif' genişleme
politikasıyla gücünü yitiren ABD Doları ve kısa zaman öncesinde
yaşanan Petrol Krizi ile birlikte alt üst olan ekonomik dengeler
sonrasında kriz baş gösterdi. Bir süre sonra FED devreye girerek
Franklin National Bank'ın nakit ihtiyacını giderdi. Gerçi bir süre
sonra Franklin National Bank yine iflasını açıkladı ama, bu süre
içinde piyasalar rahatlamıştı.
* Ardından,
1986'da 'Savings & Loans' (Mevduat & Kredi) Krizi, onu izleyen,
1990'da Körfez Krizi, 1995'te 'Mexican Peso' Krizi, 1998'de 'Pacific
Rim' Krizi...
Görülüyor ki,
kötüleşen ekonomik dengeler, ardından iflas eden şirketler ya da
finansal kurumlar ve bunları takiben patlayan krizler, aslında yakın
geçmişte defalarca deneyimleşen "standart" türden
krizler.
- Medya
krizlerin durumunu abartıyor diyebilir miyiz?
- Basının gücünün giderek arttığı günümüzde, medya patronlarının
etkisiyle köşe yazarları ve bütün haberciler nasıl felakete sürüklendiğimizi
yazar dururlar. Çünkü yaptıkları bu abartılı haberler, onların tirajını
artırır. Ekonomik inişler, diğer bir deyişle krizler, ekonomik döngünün
doğal bir parçasıyken felaket gibi gösterilir.
Diğer yandan
işin bir de teknoloji boyutu var tabi. Eskiden herkes dünyanın her
yerinde olan biten hakkında bu kadar çok bilgi sahibi değildi. Teknoloji
ilerleyip iletişim araçları geliştikçe sıradan insanların internet
aracılığıyla dünyanın her yerindeki bilgiye erişebilme kolaylığı
nedeniyle, dünya giderek küçülüyor ve artık herkes her şeyden haberdar
oluyor. Böylece farkında olma boyutumuz arttığı için krizler daha
da büyüyor.
- Krizlerin
ekonomik hayatın doğal bir parçası, doğal bir döngüsü olduğunu söylüyorsun.
İnişler ve çıkışlar doğal mı yani?
- Hani nasıl yürümek için hem sağ hem sol ayağa ihtiyacımız var,
bir sağ ayağımızı atarız bir sol, sonra yine sağ, sol; tek bir ayakla
yürümemiz mümkün değildir. Aynı şekilde piyasaların hep iyiye gitmesi,
yani piyasaların hep yükselmesi beklenemez. Aynen bir sağ ayak,
sol ayak kullanarak yürümek gibi. Piyasalar belli bir süre çıkar,
belli bir süre iner. Beklenen budur aslında. Yani diğer bir deyişle
krizler beklenmedik değildir.
- Peki
krizleri önceden tahmin etmek mümkün mü?
- Aslına bakılırsa, "krizler" halk daha
anlamadan çok önceleri başlar. Yani kışın aniden gelmemesi gibi,
finans piyasalarında çok önceden bilinirler ve aslında hiç de "beklenmedik"
değildirler. Zaten asıl soru, krizin olup olmayacağından
çok "ne zaman" olacağıdır. Teknik olarak
halk farkına vardığında kriz olarak başlamış, yarılanmıştır bile.
Genellikle asıl bilinmeyen krizin ne kadar süre etkili olacağıdır.
4 ay da sürebilir, 16 ay da..
- Krizlerin
süresi önceden tahmin edilebilir mi?
- Şimdi şöyle bir şey var; kış bazan erken gelir bazan geç gelir.
Bazan Kasım'da başlar soğuklar, bazan Ocak'a kadar sanki kış gelmez.
Ama her yıl istisnasız, Şubat ayı geldiğinde kış mutlaka gelmiş
olur.
Yine aynı şekilde,
kış mevsimi bazan kısa sürer, hemen bahar geliverir. Bazan da kış
bitmeyecek gibi gelir. Kışın ne zaman biteceğini önceden pek kestiremeyiz
ama, biliriz ki her kış sonrasında, Temmuz ayı geldiğinde kış mutlaka
bitmiş olur. Krizler de bu şekilde her 4-6 yıl içinde gerçekleşirler;
tam başlangıcını kimse bilemez, kimsenin elinde kristal küre yoktur
çünkü. Asıl önemli olan ani kararlarla yatırımlarımıza yanlış yön
vermemektir.
- Sence
şu an krizin neresindeyiz peki?
- Geçmiş krizlere baktığımızda en uzunu 16 ay sürmüş; biz de yaklaşık
12 aydır bu sıkıntıyı yaşadığımıza göre, sonlara geldik büyük bir
olasılıkla. Kriz ne kadar derin olursa, krizden sonraki sıçrayış
da o kadar yüksek olur.
- Kanada
bu krizin neresinde?
- Haziran'a kadar Kanada koruma altındaydı, kaynakları güçlüydü.
Ama Haziran'dan beri Asya ve Avrupa'da yaşananlar Kanada'yı çok
etkiledi ve doğal olarak hâlâ toparlayabilmiş değil. Aslına bakılırsa
Kanada, şu an dünyanın en güvenilir ülkesi. Her şeyden önce Kanada'da
kredi sistemi çok sağlam; Amerika'daki usulsüz türden 'mortgage'
(ipotek)ler ve krediler yok. Dolayısıyla Amerika'daki gibi
bir çöküntü oluşması beklenemez. Kanada'nın diğer avantajlarından
biri petrol. Bu alanda yatırım son derece iyi, çok güçlü petrol
şirketlerine sahip. Ayrıca çok iyi tarım şirketleri de var. Bilindiği
gibi dünyada protein tüketimi artmakta. Kanada'nın diğer önemli
avantajı da altına sahip olması. Altın dünyada her zaman, hatta
kriz zamanlarında daha çok itibar gören bir maden.
- Yani
bu krizde en güvenli ve zengin ülkede yaşama gibi bir ayrıcalığımız
var. Peki sence geçmiş krizlerden ders alınıyor mu?
- Şirketler, ülkeler artık formüller geliştirdiler, çözümler ürettiler.
Her kriz bir şeyler öğretti.
Örneğin 1930
ve 1970'lerde hükümetlerde nakit yoktu. Oysa 1990'lardan sonra hükümetler
sıkı para politikası gütmeye başladılar ve artık kriz zamanlarında
piyasaya müdahale edebilecek güce sahipler. Finans sektörü yıllar
içinde krizler yaşadıkça, kendini yeniliyor ve yeni modeller geliştiriyor.
O yüzdendir
ki, 1990'larda büyümek için "risk almak" esastı.
2002'den sonra "risk'ten uzak kalma" konuşuldu
ve 2003 yılından sonra da "risk yönetimi"
tabiri gündeme oturdu.
Günümüzde, büyük
şirketler hep geçmişten ders almış olarak tüm yatırımlarını ve planlarını
olası krizleri hesaba katarak yapıyorlar.
- Ama
anlaşılan pek ders almamışlar ki yakın zamanda Amerika'da çok büyük
şirketler ve finans devleri yıkıldı?
- Şunu unutmamak lazım; o şirketler bir gecede batmadılar, aslında
bu sonu yıllar içinde hazırladılar. Aşırı riskli kararlarının bir
sonucu olan finansal yapılarındaki çarpık yapılanma, bilançolarına
bir süredir yansıyordu. Bu şirketler bir dizi yanlış kararların
sonucunda domino etkisi görerek battılar.

- Yani
para ve kâr hırsı gözlerini kör etmiş. Peki, kriz sırasında korunmak
için ne yapılmalı?
- Her zaman şunu düşünmek lazım; özellikle REER ve benzeri yatırımlar
için söylüyorum: "benim bu yatırıma şimdi mi ihtiyacım
var, yarın mı? Bir ya da iki yıl sonra mı?" Elbetteki
REER'leriniz uzun vadeli yatırımlarınızdır ve onlara hemen ihtiyacınız
yoktur. O zaman endişelenmenize gerek yoktur. Kriz sırasında sizin
fonlarınıza ne değer biçilirse biçilsin, siz bozmadığınız sürece,
değerinin altında satılması mümkün değildir. Bu durumda beklemek
en akıllı stratejidir. Hiç bir şey yapmadan beklemek de bir stratejidir
çünkü.
O halde, fonlarınızın
bugünkü sanal değerlerine bakıp üzülmek ya da paniğe kapılmak, hatta
fonlarınızı bozdurmak aslında başkalarını zengin etmektir. Borsaların
duayeni Warren Buffet, kriz ortamını, yani küçük yatırımcının
korkarak fonlarını satıp, büyük yatırımcıların bu fonları değerinin
çok altında geri almaları konusunu şöyle özetliyor: "Kriz
zamanlarında hisseler el değiştirir ve gerçek sahiplerini bulurlar".
- Krizlerde
zarar görenler genelde küçük yatırımcılar oluyor diyebilir miyiz?
- Aynen öyle. Menkul kıymetler piyasasında esas hedef düşükken alıp
yüksekken bozmak ve kâr etmektir. Oysa gerçekte hiç de öyle olmaz.
Küçük yatırımcılar öncelikle almak için hep diğerlerini beklerler,
önce başkaları alsın diye. Yani geç kalırlar almakta ve dolayısıyla
"çok pahalı"ya alırlar. Kriz sırasında da
çok çabuk paniğe kapıldıkları ve bekleyemedikleri için, çok düşük
fiyata satarlar ve çoğu kez de zarar ederler.
-Yani
küçük yatırımcılar bilinçsiz mi hareket ediyorlar?
- Evet, aslında ne yazık ki öyle. Hani bir hikâye vardır; bir kasabaya
bir iş adamı gelir ve oranın halkına der ki, "bana ormandan
maymun getirin size maymun başına 5 dolar vereceğim".
Bazıları ormana gider, maymunları yakalar ve iş adamına getirirler,
paralarını alırlar. Sonra iş adamı der ki, "maymun başına
10 dolar vereceğim". Bu defa daha çok insan ormana
gider maymun yakalamak için. Bir süre sonra işadamı "maymun
başına 15 dolar vereceğini" söyler. Çiftçilikle uğraşan
halkın pek hoşuna gider bu. Hatta işi gücü bırakıp sadece ormana
maymun avlamaya gidenler çıkar. Kısa zaman sonra maymun başına 25
dolar vereceğini söyler işadamı. Artık herkes işi gücü bırakmış
ormanda maymun avındadır. Bu böyle uzunca bir süre gider. Derken
işadamı maymun başına 30 dolar vereceğini söyler, ancak artık ormanda
maymun bulmak çok zordur. Çabalara rağmen çok az maymun bulunabilmektedir.
Derken adam maymun başına 35 dolar vereceğini açıklar, fakat kimse
ormana gitmez. Çünkü artık ormanda maymun kalmamıştır. Bir süre
sonra işadamı fiyatı yükseltir, "maymun başına 50 dolar
vereceğim" der. Bu arada acil bir iş için şehre dönmesi
gerektiğini, döndüğünde buldukları maymun başına 50 dolar ödeyeceğini,
kendisi yokken işleriyle yardımcısının ilgileneceğini söyler.
50 doların cazibesiyle
halk gene ormana koşar ama hiç maymun bulamaz, çok üzgün bir halde
buna çare ararken, işadamının yardımcısı gelir. "Bakın"
der, "size bir önerim var, patron dönünce sizden maymunları
50 dolardan satın alacak" ve devam eder: "Ben
size ahırdaki maymunları 35 dolara satarım". "Siz de,
o gelince ona 50 dolardan satıp maymun başına 15 dolar kazanırsınız".
Köylülerin çok hoşuna gider bu. Herkes parasını maymun almak için
kullanır, hatta parası olmayanlar, arsalarını satıp maymun satın
alırlar. Kısa zamanda, iş adamının yardımcısı ahırdaki bütün maymunları
satmıştır. Sonrası ne mi olur? Köy halkı ne o iş adamından ne de
yardımcısından bir daha hiç haber alamaz.
Kıssa'dan hisse;
para enerji gibidir, yani aynen enerjinin yok olmayıp şekil değiştirmesi
gibi para da yok olmaz. Sadece el değiştirir.
Şimdilerde para
el değiştiriyor. Birileri fakirleşirken diğerleri zengin oluyor.
Yeni Warren Buffet'ler doğuyor.. Warren Buffet sıradan
küçük bir yatırımcıyken 1973-1974 krizinde birden bire en üst sıraya
yerleşmişti..
- O zaman
krizlerde en sık yapılan hata fonları bozdurmak diyebilir miyiz?
- Elbette. Dünyanın en büyük portföy yöneticilerinden, Peter
Linch'in uzun yıllar başarıyla yönettiği ünlü Fidelity
Magelland Fund vardı. Bu fon tam 20 yıl süreyle, her yıl
en az yüzde 20 olmak üzere ortalama yüzde 29 kazandıran bir fon
olarak tarihe geçmişti. Diğer yandan bu fonun hissedarlarının yarışı
hep zarar etti. Neden dersiniz? İşte hep zamanlama hatası yapmaktan.
Yani yanlış zamanda alıp yanlış zamanda satmaktan. Aslında esas
olan, asıl kriz zamanlarında yani fonlar değerinin çok altına satılırken
satın almaktır. Krizlerde her şey değerinin çok altında fiyata satılır
ve işte fırsat burada saklıdır. Asıl alım zamanı budur. Hani marketlerde
kaliteli ton balığının indirime girmesi gibi, tanıtım olduğu için
yarı fiyatınadır. Ve bu sizin için fırsattır. Siz de elinizdeki
parayla 2 yerine 4 tane alabilirsiniz. Yani ev fiyatları düşünce,
"kelepir" fiyata ev almak gibi. Fiyatlar
ucuzladığında korkmak yerine fırsattan yararlanmak gerekir. Çünkü
soru piyasaların düzelip düzelemeyeceği değil, ne zaman düzeleceğidir.
- Yani
aslında krizler fırsat yaratıyor diyorsun?
- Elbette. Zaten Japonca'da "kriz" iki kelimeden
oluşuyor; sorun ve fırsat.. Japonlar kriz ile fırsatın iç içe geçmiş
olduğunu düşünüyorlar.
Diyelim, Mercedes
arabanın fiyatı 500 marka düşmüş, hemen almaz mısınız? Arabanın
kalitesi değildir düşen, "değeri" değildir,
sadece "fiyatıdır". Yine aynı kalitede bir
arabadır o. 120.000 dolara satılırken, fiyatı 60.000 dolara düşmüşse
fırsattır; bekler misiniz? Ya da "acaba biraz daha düşer
mi, beklesem mi?" der misiniz? Evet, belki fiyatı biraz
daha düşebilir. Bilinmez. Ama şimdi zaten "değerinin"
çok altına satılıyor. Ya geç kalır da, siz almaya karar verene kadar
tekrar değerini bulup kendi değerine satılmaya başlarsa? Riske girmeye
değmez.
Böylesi düşük
piyasalarda fon almayı ertelemek, bilgisayar almayı ertelemeye benzer
Pentium 2 çıktı, dur, yeni modelini bekleyeyim dediğiniz. Pentium
3 çıktı, dur, bir üst modelini bekleyeyim dediniz. Bu sürer gider,
hep yenileri çıkar, ama siz "en yenisini", "en
iyisini" beklerken hep bilgisayarsız kalırsınız.
Hep sorarlar bana yatırım yapmak için, fon vs. almak için en uygun
zaman nedir diye. Cevabım hep aynıdır. Fon almak için en uygun zaman
paranız olduğu zamandır. Krizden kârlı çıkmak için sakin olup resmin
bir noktasına odaklanmak yerine tümünü görmek lazım; bunu yapanlar
krizden kârlı çıkarlar. Kanada'da yalnız kişisel mevduat hesaplarında
440 milyar dolar var. Bu paralar şimdilik orda duruyor, bekliyor.
Ortalıktaki toz duman geçince, bu para tekrar yatırım fonlarına
kayacak ve doğal süreç olarak yatırım fonlarının değeri yine yükselecek.
Hani yüzlerce
kişilik kalabalık bir gruba uygulanmış meşhur bir test vardır. Bu
testte katılımcılara, az sonra siyah ve beyaz formalı oyuncuların
basket maçının filmini izleteceklerini söyleyip siyah formalı oyuncuların
kaç sayı yaptıklarını saymanlarını söylerler. Katılımcılar pür dikkat
sayarlar siyah oyuncuların attıkları basket sayısını. Film bittiğinde
katılımcılara kaç basket sayısı gördükleri sorulur; ilk eller kalkar,
80 sayı, sonra eller kalkar 75 sayı, sonra eller kalkar 70, böyle
devam eder gider. Katılımcılardan dörtte biri hiç el kaldırmaz.
Eğitmenler hiç ellerini kaldırmayanlara nedenini sorduklarında bu
kişiler der ki, "ortada iki metre boyunda bir goril vardı.
Basket sahasında sürekli yürüyüp durdu, izleyicilere el salladı
o neydi?" Basket sayılarını sayan katılımcılar itiraz
ederler, "ne gorili? Biz goril falan görmedik".
Oysa ki diğerleri basket sahasında 2 metrelik simsiyah bir
goril olduğu konusunda çok ısrarcıdırlar. Sonunda film bir defa
daha gösterilir, gerçekten de sahanın tam ortasında gezinen, izleyenlere
gülümseyip şakalar yapan el sallayan 2 metrelik dev siyah bir goril
vardır. Anlaşılır ki film oynarken, izleyenlerin dörtte üçü kimin
kime kaç sayı yaptığını görmeye o kadar konsantre olmuşlar ki, büyük
resmi kaçırıp, koskoca gorili fark etmemişler bile.
- Peki
yatırımlarımızın kriz ortamında değerine bakıp moralimizi bozmayalım
tamam ama; doğru seçimler yaptığımızdan nasıl emin olacağız? Ya
ileride, mesela emekli olduğumuzda pişman olursak?
- Bakın bu tabi
ki çok önemli. Çünkü yatırımlarınızla ilgili doğru kararlar verip
vermediğinizi ancak zaman gösterecektir. Bu nedenle, yatırımlarınızın,
hem sektörel açıdan, hem coğrafi açıdan, hem de döviz cinsi dağılımı
açısından dengeli seçilmiş olması gerekecektir. Yatırımlarınızı
kısa vade, orta vade, uzun vade ihtiyaçlarınıza göre belirlemeniz
de elbette ki çok önemlidir. Kısa vadeli ihtiyacınız olması muhtemel
kısmının kesinlikle likit fonlarda değerlenmesi gerekir. Böylece
olası bir krizde fonlarınızı değerinin altında bozdurmak zorunda
kalmazsınız. Diğer yandan, uzun vadede ihtiyacınız olacağını düşündüğünüz
yatırımlarınız, örneğin REER'lerinizin enflasyon karşısında erimeden
büyüyecek şekilde planlanması gerekmektedir. Bu yüzden yatırımlarınız
konusunda bir finans uzmanına danışmanızda yarar var. Bütün yatırımlarınız
vergi hareketi doğuracağından, ödeyeceğiniz vergi ile doğrudan ilintilidir.
Size en uygun şekli bir uzmana danışarak karar vermeniz çok önemlidir.
Parasal konularda ne kadar iyi olursanız olun, eğer işiniz "finansman"
değilse mutlaka bir uzman yardımı alın. Çatınız aktığında, nasıl
kendiniz onarmaya kalkmıyor, çatı ustası çağırıyorsanız ya da ağrıyan
dişinizi kendiniz çekmeye çalışmıyorsanız, parasal konularda da
mutlaka bir uzman görüşü alın. Bütün bunlardan emin olduktan sonra
yatırımlarınızın sanal, kısa vadeli düşüşlerine aldırmadan rahatça
uyuyabilirsiniz. Unutmayın, her fırtına ve yağmurdan sonra güneş
mutlaka açar.
- Yeter
ki bizim için çok geç olmasın değil mi? Kriz nasılsa geçer deniliyor,
ama geçmesi ne kadar sürecek ve nelere mal olacak onu da göreceğiz
bakalım... Çok teşekkürler.
Aralık 2008
- Ocak 2009
Yazarın Önceki
Yazıları:
"Zekât, bu ülkede herkes tarafından
gerektiği gibi uygulansa…"
Zayıflamak sorun değil, onu korumayı
bilmeli!
Ressam Ali Refik Ataoğul: "Sanatçı
avant-garde olmalı"
Profesyonel bir yardım toplayıcı: Eda
Levi
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"
Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü
hâlâ kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok
demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil,
elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına
pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan
geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü
yitirmeyin ama, yaşadığınız topluma da karışın!"
|