|
Kitapsız
Kültür Topaldır
Sözlü kültüre
dayanmışız: Türkü, masal, deyim, atasözü, bilmece benzerleriyle
diri tutmuşuz dilimizi. Ulusal varlığımızın omurgası Türkçe. Onunla
var olmuş, tarihin karanlığına gömülmekten kurtulmuşuz. Çağın düşüncesini
dillendirmeye yeter mi sözlü kültür?
Okula
başlayan çocuğa benziyoruz biraz:
Okula başlayan
çocuk, sözlü dilden yazılı dile geçerken şaşkınlaşır, zorlanır.
Çünkü sözlü dilden başkadır yazılı dil: Mantıktır, dizgeli düşünüştür,
kendisine özgü bir sıkıdüzen gerektirir. El, kol, yüz devinimlerinden,
ses tonundan yardım bekleyen ilkel anlaşma aracı değildir. Bütünlüklü,
tutarlı örgüsünden alır gücünü.
Sözdür, toplumsallaşmanın
başlangıcı elbet. Ancak ne zaman ki söz; yazıyla düşünceyi örgütlemeye,
iç titreşimlerimizi, duyarlıklarımızı birbirimize tamı tamına aktarmaya
başlarsa, oradan yeşerir, gerçek anlamdaki toplumsallaşma. Sözlü
kültürden yazılı kültüre geçiş, çağdaş uygarlığın ilk adımıdır.
Sözlü kültürle çağı yakalamaya çalışan toplum, okula yeni başlayan
çocuğun bocalamasını yaşar.
Uygar
insan kitaplı insandır:
Uygarlık kitaplılıktır:
Söz yazıyla ete kemiğe bürünüyor, gücünü kuşanıyor. Bir de damıtılarak
kitaplaştırılırsa, erdemine kavuşuyor, kılavuzu oluyor insanlığın.
Aklın önünü kesen, buyurgan, inakçı kitaplar değildir dediğimiz,
dişi kitaplar: Kitap kitabı doğuracak, yeni düşüncelerin tohumu
bulanacak topağında, yarınlara filiz verecek. İç derinliklerinize
indirecek sizi: Oradan gerçek renginizi çıkarıp kendinizi tanıyacaksınız.
Onlarla başka insanların macerasına katılıp onların acısını, sevincini
paylaşacaksınız. Daha da insanlaşacak; daha üst kimlik, kişilik
katına varacaksınız. Evrensel değerlere ulaştıracak sizi.
Kafanızı besleyecek,
yüreğinizi inceltecek kitap!
Böylesi kitaplara
ve okumaya ne kadar yakınız? Kitaptan insanlık ve uygarlık payımızı
alabiliyor muyuz? Nasıl bakıyoruz kitaba? Kaçta kaçımız, gerçek
anlamda kitaplı ki, kitaplı topulumun oluşmasına omuz versin, kitapsızlığa
karşı dursun? Bir bölümü çağın gerek ve gerçeklerini işleyen kitabı;
ötekisi inakçısını yeğliyorsa, orada üretken kitap sevgisi yaratılabilir
mi?
Kitap okumak
ciddi bir iş: Uzun süreçte gelişebilen beyinsel bir etkinlik. Çağından
öncesinin, çağının, hattâ geleceğin düşünürleriyle akrabalık kurmak,
onlarla beyinsel alışverişe girmek, aldığı kazanımlarla, düşünce
dünyasını varsıllaştırarak sorumluluk bilincine ulaşmaktır.
Kültürleşme,
kitaplılaşma sürecine ket vurduk:
Sözünü ettiğimiz
okuma, kitaplılık, kişisel çaba ve alışkanlık ister. Ama onun ortamının,
özenisinin yaratılması, kişiyi aşar bir yerde: Matbaa, bize kaç
yıl sonra girdi? Cumhuriyet'e kadar kaç kitap basıldı? Onların türü
ve içeriği neydi? Cumhuriyetle başlayan dünya klasiklerinin dilimize
kazandırılışının önü nasıl kesildi? Soruları üzerinde düşündüğümüz
zaman, yanıtları, hiç de iç açıcı değil. Belleğimin beni yanıltmıyorsa,
Ali Dündar'ın bir yazısında okumuştum:
Üniversitelerimizden
birindeki sormacada, öğrenciler Robenson Kruzo'yu devlet başkanı
sanıyor; önemli bir çoğunluğun yanıtı öyle. 13-14 yaşlarındaki çocukların
kitabı o.
Kitaba
özen ortam ve koşullarını yarattık mı?
1. Yazılı
kültür dilden alır gücünü. Kitap, dille işler düşünceyi. Dilde özleşmenin
bizleşmeye karşı durduk. Dilin, dolayısıyla düşüncemizin boyutlanmasını
önledi birileri.
2. Anadilini,
bilgi dersi gibi okuttuk. Türkçe-edebiyat derslerini bir düşünüş
eğitimi olarak işlemedik, düşüncenin matematiğini yaptıramadık okullarımızda.
3. Yeteri
kadar ve yetkin anadili öğretmeni yetiştiremedik.
4. Önceleri
anadili derslerinden başarılı olamayanlar, bir üst sınıfa atlayamazken,
borçlu sınıf geçmeyi uygulamaya koyduk.
5. Önceleri
okullarımıza, dünya klasikleri, düşünsel kitaplar, bir ölçüde, girerken,
onları devreden çıkardık.
6. Beynin
ifadesi olan kompozisyonu, sıradan, göstermelik ödeve dönüştürdük.
7. Bir
üst okula geçişteki kompozisyon sınavlarını kaldırdık.
8. Liselerimizde
edebiyat derslerini, edebiyat tarihi metoduyla okuttuk. Gençlerin
anlayamayacağı ölü metinlere bağlandık. .
9. Yaşayan
edebiyat, çağdaş yazarlar, okul kitaplarına alınmadı. Alınanları
varsa, yıl sonuna bırakılıp ıskalandı.
10. Gerçek
yaşamın, içinden geçtiğimiz olguların işlendiği kitaplar, okullarımıza
sokulmadı.
11. Türkçe
sözcükler, dolayısıyla anadilimiz, çağımızı ve gerçeklerini işleyen
kitaplar yasaklandı. Suç öğesi sayıldı.
12. Çağa
yönelik eğitimin önü kesildi. Eğitimimiz, imam-hatipleştirildi.
Yaşanan dünyadan öbür dünyaya yönlendirildi.
13. Yazarlar
tutuklandı, kitaplar yasaklandı.
14. Kitabın
ne olduğunu anlayacak bir kuşak yetiştirmekte yaya kaldık.
15. Kitabı
düşünce kaynağı olarak algılatacak kültürleşme sürecinin önü kesildi.
Zaman zaman devletin politikası oldu bu tutum.
16. Bir
kesim semirtildi, ötekisi sömürtüldü: Yaşam kavgasına koşulanların
kitabı yönelecek hali kalmadı.
17. Kitaptan
değer kazananlar ön almıyor; sömürü, soygun, vurgundan palazlananlar
yeğleniyordu. Salt özdeksel rahatlığa yönelen gençlerimiz, ikincileri
örnek ediyordu.
18. Kitapla
geçimi sağlayan kaç insanımız vardı ki, gençler bunlara özensindi?
19. Uçuk-kaçık
kitaplar, allanıp pullanıp piyasa sürülüyorsa. Gerçek kitaplara,
ne kadar alan kalıyordu?
20. Belli
bir çevrenin düşüncelerini işleyen kitapların içinde, ne kadar kendisini,
düşlerini bulabiliyordu insanımız?
21. Ömründe
bir kez olsun, üniversite açılışına gitmemiş, fakat bir kebapçı
dükkânının açılışını ihmal etmemiş bir Cumhurbaşkanı görmemiş miydik?
22. Red-Kit
okuduğunu söyleyen bir başkasını vizyon sahibi, çağ atlatıcı saymamış
mıydı, aydınlarımız, medyamız?
23. İletişim
araçlarımız, gerçeğin haberlerini mi sunuyordu insanımıza, yoksa
çıkarına uygununu mu? Bilgilendirme, eğitme görevini yerine getiriyor
muydu? Promosyonlarının arkasında sürüklemekten başka ne veriyordu
insanımıza?
24. Yasların
pençesine düşmeyen vurguncu, soyguncu, banka batırıcısından çok
muydu, yayımcılıktan batan, kaleminden ötürü başına belâ gelen sayısı?
25. Kitaplardan
edindiği değerlerden ötürü, toplumun saygın yerlerine kondurulmuş
kaç kişiyi örnek gösterebilirdiniz.?
26. Ekmeği
olmayanın, kitabı olur muydu?
Beklentisi
kesik, umarı bitik insanları, inakçı kitapların sürüsü durumuna
düşürünüz ancak
Yazar,
aydın çevresi görevini yapabildi mi?
Yazar, aydın
çevremizin, ne kadarının kendi değerlerimizden evrensel evrildiğini,
halkı kendi değerleri üstünden ileriye çekebildiğini de düşünmek
gerek. Yazı-düşünce alışverişlerinin, kendi çevreninin dışında ne
kadar kuşatımı var, onu da sorgulamalı. Ürününün alıcı bulmamasından
yakınırken, kendisini de özeleştiriden geçirdi mi? Alıcı bulayım
derken edebiyatı yozlaştırdı mı? İnsanların kimi duygularını gıdıklamayı,
okura ulaşmak mı sandı?
Hiç okunmuyor
mu?
Okunuyor da,
hangileri ve ne amaçla? Önemli olan bu! İnsanı, daha insanlaştıran
kitaplara yöneldik mi? Mevcut kitap sevgimizle, tutumumuzla gençlere
örneklik edebiliyor muyuz?
İnsanın kafasını,
tarihin irdelenmiş arşivi, gönlünü hoşgörü yaylası yapan; dünyanın
en uzak yerinde bir çiçek ezilse, yüreği sızlayan insanı yaratan
kitaplardan ne oranda yararlanıyoruz?
Hangi
tür kitaplara öncelik?
Bilgi çağı,
bilgi çağı diyerek, edebiyatsız, sanatsız kitaplara düze çıkılacağını
sanı yoğunlaştı gibi geliyor bana. Evet, bilimsel kitaplar uygarlaşmada,
teknolojiye temeldir. Özdeksel gelişme, onların kılavuzluğunda.
Bilimdir, bilimsel kitaplardır, esenliğin yaratılmasındaki ana kaynak.
Fakat salt bilimsel kitaplar yeterli mi? Bilim akla dayalıdır. Bilimin
yüreği yok. İnsanın dörtte üçü duygu. İnsanın, bilimle yaşamı kolaylaştırırken,
duygularını eğitip, evrilterek, daha bir yüce insanlığın kapılarını
açması gerekmiyor mu? Hemi de, bilime gidişin önsezisi edebiyat
kitaplarının içinde yatmıyor mu? Yüreksiz, duygusuz, düşten yoksun
bilim katıdır. Acımasızdır. Onu, insan yaratsa da, insan önce kendi
iç yasalarını işletir, iç duyarlıklarıdır insanı insan kılan. Bilimin
verilerinin, insanın mutluluğu kadar yıkımına neden olduğuna rastlamıyor
muyuz, çok çok? Edebiyattan istim almamış bilimdir, bu söylediğim.
Bilimi uygulamaya
döküp, insan yararına sunan teknoloji çağımıza egemen. İnsanı, ağır
işlerden kurtardı, öteki işlevlerine, sanatsal etkinliklerine olanak
yarattı. Köleliğin kalkmasına neden oldu. Ama konforu çoğaltarak,
insanoğlunu tembelliğe itişi, iğdişleştirişi, düşünülmeye değer
biraz. Teknolojiyi, sanatsala olanak yaratış yanıyla mı kullanıyoruz?
Bir kesimin tekelindeyse, ötekilerini, yeniden başka tür köleliğe
itilemez mi? Salt teknoloji egemenliğinin, insanın insanı sömürmesine
neden olacağı, gözden ırak tutulabilir mi?
İnsan teknolojiyi,
insan için yarattıysa, içinde insanın yüreği, duygusu, düşleri de
bulunmak gerek değil mi? İnsan yararına işleyen teknolojiye diyecek
olamaz elbet. Edebiyatın duyarlığını göz ardı eden teknoloji, nereye
götürür insanlığı?
Ekonomi kitapları
üretime, bölüşüme değgin ilişkileri düzenleyerek, yaşamı kolaylaştırır,
olanakları sağma yollarını gösterir. İyi de, yaşamın olanaklarını,
salt bir kesim sağıyor, ötekisi ıskalanıyorsa; insanlığın bütününü
kucaklayası mutluluğa gölge düşmez mi? İnsanın yararı için yaratılmış
ekonominin içinden duyumsamaları, sezgileri, düşleriyle insanı nasıl
dışlayabilirsiniz? Ekonomi, insanoğlunun ortak buluşu, üretimiyse,
onu bir kemisin tekeline bırakmak, insanlığın ötekine bölümüne ihanet
değil mi?
Bilimsel, teknik,
ekonomik kitapların çevresi; insanın iç sıcaklığını veren, insanı
içinden değiştirip dönüştüren edebiyat-sanat kitaplarıyla beslenmezse,
giderek düşler kurur, yürekler katılaşır, hoşgörü yoksunluğuna düşeriz,
makineleşir, birer üretim aygıtına indirgeniriz. Başkasının acısını
kendimizde yaşayamayız, yararımıza olmayan sevinçleri paylaşıp çoğalamayız.
Açıkçası, gerçek insanlıktan yozuturuz. Tek başına bilimsel, teknolojik
kitaplara çakılıp kalırsak; birileri, ötekilerine üstünlük kazanarak,
kendi payını çoğaltmaya yönelir, insanlık belli bir kesimin sultasına
girer, insan, insanın kurdu olur. Tek yönlü okumalar, tek kanallı
kitaplar, edebiyattan uzak duruş, insanın nesneleştirilmesine götürür
bizi. Kitap, insanın insanı kullanması, alt etmesi, birinin ötekisini
buyruğuna alması için değil, tam tersine, daha insanlaşması içindir.
Bilimsel, teknolojik, ekonomik kitapları dışlayalım demiyorum. Ancak
macerası, duyumsamaları, öfkesi, güzelliği çirkinliğiyle, dramıyla
edebiyat kitaplarında yatar insan. Oradan tanırız insanı, insanlığı
büyülten boyutlarıyla. Bizi insanlık ekseninde birleştirerek, dostluklar
üstünden, gerçek uygarlığa götüren edebiyat-sanat kitaplarıdır.
Onlarsız bilim, teknoloji, ekonomi kitapları topaldır. Bunlardan
güç alan uygarlıklar da topaldır. İnsanoğlu, bu dünyayı topal yürümenin
aptallığını biliyordur elbet.
Dünyada korkulacak
bir şey varsa, o da korkudur derler. Ondan daha korkuncu, kitapsızlıktır,
dünyaya salt belli kitapların sayfasından bakmaktır. Edebiyatsız-sanatsız
kitapların kullanımı, korkuların dölyatağıdır. Korkacaksanız, kitapsızlıktan
korkun! Seviyorsanız, kitapsız toplumları, edebiyat-sanat kitaplarla
sağaltıma alın!
Okumamak
için özür aramayın:
Okumanın, kitabın
önünü tıkayan birçok neden saydık. Bunlara tutunur; ortamı yok,
olanaklarım, koşullarım elverişsiz dersek, o yalan! Herkesin okuma
zamanı, isterse kitap bulacağı yer vardır, kendimizi aldatmayalım.
Belirttiğim
engeller, elverişlikler var. Var ama, Türkiye'de ortaçağın karanlığını
yırtmış, çağdaş uygarlığın tadını almış olanlar da az değil. Ön
kesmelere karşın, çağa yönelik yüzümüzü, tersine çevirmeye kimsenin
gücü yetmez. Aklı başında her insan okumak zorundadır.
Herkesin
okumaya zamanı vardır:
Nasıl mı? Bir
kitap sayfasında 250-260 sözcük vardır. Spikerler dakikada 120-140
sözcük okur. Göz okumasıyla bu sayı 200'e kadar çıkartılabilir.
Süze süze üç dakikada bir; bir saatte, rahat rahat 20 sayfa okunabilir.
Günde iki saat okusanız, 40 sayfadan düşünce, izlenim devşirirsiniz.
Bu hesapla bir yılda 15.000 sayfadan kazanım alır, kafanızı beslerseniz.
Bir kitabın ortalama 150 sayfa olduğunu kabul edersek, yılda yüz
kitapta düşünürlerle, yazarlarla, şairlerle kavgasız gürültüsüz
söyleşir, kendinizi çoğaltırsınız.
Zor demeyin;
içki sofralarından, kahve sohbetlerinden biraz zaman ayırmanız yeter.
Zor koşullarda, bozuk moralle nasıl okunur diyorsanız, Maksim
Gorki'den başlayın işe. Hangi koşullarda okumuş, büyük yazar
olmuş göreceksiniz. Kahve, meyhane dostlarından daha sevimsiz değildir
Gorki.
Her şeye karşın
insan olmanın, uluslaşmanın yolu kitaplardan geçer. Kitaplı mutsuzluk,
kitapsız mutluluktan çok çok üstündür. Dünyayı değiştiren, ergin
dostlarınızla karşılaşacaksınız kitaplarda. Onlar sizinle kavga
etmez, gammazlamaz sizi. Hiç kıskanç değildirler, hep verirler.
Böylesi yoksulluk, kirli varsıllıklardan üstündür hem vallahi, hem
billahi. En azından, ham geldiğiniz dünyadan insan olarak göçersiniz:
Bana inanmıyorsanız, Tanrı sizi kitapsız mutluluktan korusun diyorum.
Eylül-Ekim 2011
Yazarın Önceki
Yazıları:
Aziz Nesin'i Anlayabildik mi?
İnsana Değgin
Öfke
Düşünce,
Düşünüş
Düşünmek
Türkçe Denemeye Katkı
Yiğit, Sert ve Dik Adam mıyım?
Soyadı Sahtekârıyım
SÖZ VE İNSAN / (Sözüne bak, insanını tanı)
Sözcük Seçimine Özen
Seslendirme ve Noktalamanın Önemi
Dil Savrukluğunun Nedenleri
Dilimizde Edim ve Edicinin Özellikleri
|