Osman BOLULU
Ana Sütüm Benim: Türkçe


Kitapsız Kültür Topaldır

Sözlü kültüre dayanmışız: Türkü, masal, deyim, atasözü, bilmece benzerleriyle diri tutmuşuz dilimizi. Ulusal varlığımızın omurgası Türkçe. Onunla var olmuş, tarihin karanlığına gömülmekten kurtulmuşuz. Çağın düşüncesini dillendirmeye yeter mi sözlü kültür?

Okula başlayan çocuğa benziyoruz biraz:

Okula başlayan çocuk, sözlü dilden yazılı dile geçerken şaşkınlaşır, zorlanır. Çünkü sözlü dilden başkadır yazılı dil: Mantıktır, dizgeli düşünüştür, kendisine özgü bir sıkıdüzen gerektirir. El, kol, yüz devinimlerinden, ses tonundan yardım bekleyen ilkel anlaşma aracı değildir. Bütünlüklü, tutarlı örgüsünden alır gücünü.

Sözdür, toplumsallaşmanın başlangıcı elbet. Ancak ne zaman ki söz; yazıyla düşünceyi örgütlemeye, iç titreşimlerimizi, duyarlıklarımızı birbirimize tamı tamına aktarmaya başlarsa, oradan yeşerir, gerçek anlamdaki toplumsallaşma. Sözlü kültürden yazılı kültüre geçiş, çağdaş uygarlığın ilk adımıdır. Sözlü kültürle çağı yakalamaya çalışan toplum, okula yeni başlayan çocuğun bocalamasını yaşar.

Uygar insan kitaplı insandır:

Uygarlık kitaplılıktır: Söz yazıyla ete kemiğe bürünüyor, gücünü kuşanıyor. Bir de damıtılarak kitaplaştırılırsa, erdemine kavuşuyor, kılavuzu oluyor insanlığın. Aklın önünü kesen, buyurgan, inakçı kitaplar değildir dediğimiz, dişi kitaplar: Kitap kitabı doğuracak, yeni düşüncelerin tohumu bulanacak topağında, yarınlara filiz verecek. İç derinliklerinize indirecek sizi: Oradan gerçek renginizi çıkarıp kendinizi tanıyacaksınız. Onlarla başka insanların macerasına katılıp onların acısını, sevincini paylaşacaksınız. Daha da insanlaşacak; daha üst kimlik, kişilik katına varacaksınız. Evrensel değerlere ulaştıracak sizi.

Kafanızı besleyecek, yüreğinizi inceltecek kitap!

Böylesi kitaplara ve okumaya ne kadar yakınız? Kitaptan insanlık ve uygarlık payımızı alabiliyor muyuz? Nasıl bakıyoruz kitaba? Kaçta kaçımız, gerçek anlamda kitaplı ki, kitaplı topulumun oluşmasına omuz versin, kitapsızlığa karşı dursun? Bir bölümü çağın gerek ve gerçeklerini işleyen kitabı; ötekisi inakçısını yeğliyorsa, orada üretken kitap sevgisi yaratılabilir mi?

Kitap okumak ciddi bir iş: Uzun süreçte gelişebilen beyinsel bir etkinlik. Çağından öncesinin, çağının, hattâ geleceğin düşünürleriyle akrabalık kurmak, onlarla beyinsel alışverişe girmek, aldığı kazanımlarla, düşünce dünyasını varsıllaştırarak sorumluluk bilincine ulaşmaktır.

Kültürleşme, kitaplılaşma sürecine ket vurduk:

Sözünü ettiğimiz okuma, kitaplılık, kişisel çaba ve alışkanlık ister. Ama onun ortamının, özenisinin yaratılması, kişiyi aşar bir yerde: Matbaa, bize kaç yıl sonra girdi? Cumhuriyet'e kadar kaç kitap basıldı? Onların türü ve içeriği neydi? Cumhuriyetle başlayan dünya klasiklerinin dilimize kazandırılışının önü nasıl kesildi? Soruları üzerinde düşündüğümüz zaman, yanıtları, hiç de iç açıcı değil. Belleğimin beni yanıltmıyorsa, Ali Dündar'ın bir yazısında okumuştum:

Üniversitelerimizden birindeki sormacada, öğrenciler Robenson Kruzo'yu devlet başkanı sanıyor; önemli bir çoğunluğun yanıtı öyle. 13-14 yaşlarındaki çocukların kitabı o.

Kitaba özen ortam ve koşullarını yarattık mı?

1. Yazılı kültür dilden alır gücünü. Kitap, dille işler düşünceyi. Dilde özleşmenin bizleşmeye karşı durduk. Dilin, dolayısıyla düşüncemizin boyutlanmasını önledi birileri.

2. Anadilini, bilgi dersi gibi okuttuk. Türkçe-edebiyat derslerini bir düşünüş eğitimi olarak işlemedik, düşüncenin matematiğini yaptıramadık okullarımızda.

3. Yeteri kadar ve yetkin anadili öğretmeni yetiştiremedik.

4. Önceleri anadili derslerinden başarılı olamayanlar, bir üst sınıfa atlayamazken, borçlu sınıf geçmeyi uygulamaya koyduk.

5. Önceleri okullarımıza, dünya klasikleri, düşünsel kitaplar, bir ölçüde, girerken, onları devreden çıkardık.

6. Beynin ifadesi olan kompozisyonu, sıradan, göstermelik ödeve dönüştürdük.

7. Bir üst okula geçişteki kompozisyon sınavlarını kaldırdık.

8. Liselerimizde edebiyat derslerini, edebiyat tarihi metoduyla okuttuk. Gençlerin anlayamayacağı ölü metinlere bağlandık. .

9. Yaşayan edebiyat, çağdaş yazarlar, okul kitaplarına alınmadı. Alınanları varsa, yıl sonuna bırakılıp ıskalandı.

10. Gerçek yaşamın, içinden geçtiğimiz olguların işlendiği kitaplar, okullarımıza sokulmadı.

11. Türkçe sözcükler, dolayısıyla anadilimiz, çağımızı ve gerçeklerini işleyen kitaplar yasaklandı. Suç öğesi sayıldı.

12. Çağa yönelik eğitimin önü kesildi. Eğitimimiz, imam-hatipleştirildi. Yaşanan dünyadan öbür dünyaya yönlendirildi.

13. Yazarlar tutuklandı, kitaplar yasaklandı.

14. Kitabın ne olduğunu anlayacak bir kuşak yetiştirmekte yaya kaldık.

15. Kitabı düşünce kaynağı olarak algılatacak kültürleşme sürecinin önü kesildi. Zaman zaman devletin politikası oldu bu tutum.

16. Bir kesim semirtildi, ötekisi sömürtüldü: Yaşam kavgasına koşulanların kitabı yönelecek hali kalmadı.

17. Kitaptan değer kazananlar ön almıyor; sömürü, soygun, vurgundan palazlananlar yeğleniyordu. Salt özdeksel rahatlığa yönelen gençlerimiz, ikincileri örnek ediyordu.

18. Kitapla geçimi sağlayan kaç insanımız vardı ki, gençler bunlara özensindi?

19. Uçuk-kaçık kitaplar, allanıp pullanıp piyasa sürülüyorsa. Gerçek kitaplara, ne kadar alan kalıyordu?

20. Belli bir çevrenin düşüncelerini işleyen kitapların içinde, ne kadar kendisini, düşlerini bulabiliyordu insanımız?

21. Ömründe bir kez olsun, üniversite açılışına gitmemiş, fakat bir kebapçı dükkânının açılışını ihmal etmemiş bir Cumhurbaşkanı görmemiş miydik?

22. Red-Kit okuduğunu söyleyen bir başkasını vizyon sahibi, çağ atlatıcı saymamış mıydı, aydınlarımız, medyamız?

23. İletişim araçlarımız, gerçeğin haberlerini mi sunuyordu insanımıza, yoksa çıkarına uygununu mu? Bilgilendirme, eğitme görevini yerine getiriyor muydu? Promosyonlarının arkasında sürüklemekten başka ne veriyordu insanımıza?

24. Yasların pençesine düşmeyen vurguncu, soyguncu, banka batırıcısından çok muydu, yayımcılıktan batan, kaleminden ötürü başına belâ gelen sayısı?

25. Kitaplardan edindiği değerlerden ötürü, toplumun saygın yerlerine kondurulmuş kaç kişiyi örnek gösterebilirdiniz.?

26. Ekmeği olmayanın, kitabı olur muydu?

Beklentisi kesik, umarı bitik insanları, inakçı kitapların sürüsü durumuna düşürünüz ancak

Yazar, aydın çevresi görevini yapabildi mi?

Yazar, aydın çevremizin, ne kadarının kendi değerlerimizden evrensel evrildiğini, halkı kendi değerleri üstünden ileriye çekebildiğini de düşünmek gerek. Yazı-düşünce alışverişlerinin, kendi çevreninin dışında ne kadar kuşatımı var, onu da sorgulamalı. Ürününün alıcı bulmamasından yakınırken, kendisini de özeleştiriden geçirdi mi? Alıcı bulayım derken edebiyatı yozlaştırdı mı? İnsanların kimi duygularını gıdıklamayı, okura ulaşmak mı sandı?

Hiç okunmuyor mu?

Okunuyor da, hangileri ve ne amaçla? Önemli olan bu! İnsanı, daha insanlaştıran kitaplara yöneldik mi? Mevcut kitap sevgimizle, tutumumuzla gençlere örneklik edebiliyor muyuz?

İnsanın kafasını, tarihin irdelenmiş arşivi, gönlünü hoşgörü yaylası yapan; dünyanın en uzak yerinde bir çiçek ezilse, yüreği sızlayan insanı yaratan kitaplardan ne oranda yararlanıyoruz?

Hangi tür kitaplara öncelik?

Bilgi çağı, bilgi çağı diyerek, edebiyatsız, sanatsız kitaplara düze çıkılacağını sanı yoğunlaştı gibi geliyor bana. Evet, bilimsel kitaplar uygarlaşmada, teknolojiye temeldir. Özdeksel gelişme, onların kılavuzluğunda. Bilimdir, bilimsel kitaplardır, esenliğin yaratılmasındaki ana kaynak. Fakat salt bilimsel kitaplar yeterli mi? Bilim akla dayalıdır. Bilimin yüreği yok. İnsanın dörtte üçü duygu. İnsanın, bilimle yaşamı kolaylaştırırken, duygularını eğitip, evrilterek, daha bir yüce insanlığın kapılarını açması gerekmiyor mu? Hemi de, bilime gidişin önsezisi edebiyat kitaplarının içinde yatmıyor mu? Yüreksiz, duygusuz, düşten yoksun bilim katıdır. Acımasızdır. Onu, insan yaratsa da, insan önce kendi iç yasalarını işletir, iç duyarlıklarıdır insanı insan kılan. Bilimin verilerinin, insanın mutluluğu kadar yıkımına neden olduğuna rastlamıyor muyuz, çok çok? Edebiyattan istim almamış bilimdir, bu söylediğim.

Bilimi uygulamaya döküp, insan yararına sunan teknoloji çağımıza egemen. İnsanı, ağır işlerden kurtardı, öteki işlevlerine, sanatsal etkinliklerine olanak yarattı. Köleliğin kalkmasına neden oldu. Ama konforu çoğaltarak, insanoğlunu tembelliğe itişi, iğdişleştirişi, düşünülmeye değer biraz. Teknolojiyi, sanatsala olanak yaratış yanıyla mı kullanıyoruz? Bir kesimin tekelindeyse, ötekilerini, yeniden başka tür köleliğe itilemez mi? Salt teknoloji egemenliğinin, insanın insanı sömürmesine neden olacağı, gözden ırak tutulabilir mi?

İnsan teknolojiyi, insan için yarattıysa, içinde insanın yüreği, duygusu, düşleri de bulunmak gerek değil mi? İnsan yararına işleyen teknolojiye diyecek olamaz elbet. Edebiyatın duyarlığını göz ardı eden teknoloji, nereye götürür insanlığı?

Ekonomi kitapları üretime, bölüşüme değgin ilişkileri düzenleyerek, yaşamı kolaylaştırır, olanakları sağma yollarını gösterir. İyi de, yaşamın olanaklarını, salt bir kesim sağıyor, ötekisi ıskalanıyorsa; insanlığın bütününü kucaklayası mutluluğa gölge düşmez mi? İnsanın yararı için yaratılmış ekonominin içinden duyumsamaları, sezgileri, düşleriyle insanı nasıl dışlayabilirsiniz? Ekonomi, insanoğlunun ortak buluşu, üretimiyse, onu bir kemisin tekeline bırakmak, insanlığın ötekine bölümüne ihanet değil mi?

Bilimsel, teknik, ekonomik kitapların çevresi; insanın iç sıcaklığını veren, insanı içinden değiştirip dönüştüren edebiyat-sanat kitaplarıyla beslenmezse, giderek düşler kurur, yürekler katılaşır, hoşgörü yoksunluğuna düşeriz, makineleşir, birer üretim aygıtına indirgeniriz. Başkasının acısını kendimizde yaşayamayız, yararımıza olmayan sevinçleri paylaşıp çoğalamayız. Açıkçası, gerçek insanlıktan yozuturuz. Tek başına bilimsel, teknolojik kitaplara çakılıp kalırsak; birileri, ötekilerine üstünlük kazanarak, kendi payını çoğaltmaya yönelir, insanlık belli bir kesimin sultasına girer, insan, insanın kurdu olur. Tek yönlü okumalar, tek kanallı kitaplar, edebiyattan uzak duruş, insanın nesneleştirilmesine götürür bizi. Kitap, insanın insanı kullanması, alt etmesi, birinin ötekisini buyruğuna alması için değil, tam tersine, daha insanlaşması içindir. Bilimsel, teknolojik, ekonomik kitapları dışlayalım demiyorum. Ancak macerası, duyumsamaları, öfkesi, güzelliği çirkinliğiyle, dramıyla edebiyat kitaplarında yatar insan. Oradan tanırız insanı, insanlığı büyülten boyutlarıyla. Bizi insanlık ekseninde birleştirerek, dostluklar üstünden, gerçek uygarlığa götüren edebiyat-sanat kitaplarıdır. Onlarsız bilim, teknoloji, ekonomi kitapları topaldır. Bunlardan güç alan uygarlıklar da topaldır. İnsanoğlu, bu dünyayı topal yürümenin aptallığını biliyordur elbet.

Dünyada korkulacak bir şey varsa, o da korkudur derler. Ondan daha korkuncu, kitapsızlıktır, dünyaya salt belli kitapların sayfasından bakmaktır. Edebiyatsız-sanatsız kitapların kullanımı, korkuların dölyatağıdır. Korkacaksanız, kitapsızlıktan korkun! Seviyorsanız, kitapsız toplumları, edebiyat-sanat kitaplarla sağaltıma alın!

Okumamak için özür aramayın:

Okumanın, kitabın önünü tıkayan birçok neden saydık. Bunlara tutunur; ortamı yok, olanaklarım, koşullarım elverişsiz dersek, o yalan! Herkesin okuma zamanı, isterse kitap bulacağı yer vardır, kendimizi aldatmayalım.

Belirttiğim engeller, elverişlikler var. Var ama, Türkiye'de ortaçağın karanlığını yırtmış, çağdaş uygarlığın tadını almış olanlar da az değil. Ön kesmelere karşın, çağa yönelik yüzümüzü, tersine çevirmeye kimsenin gücü yetmez. Aklı başında her insan okumak zorundadır.

Herkesin okumaya zamanı vardır:

Nasıl mı? Bir kitap sayfasında 250-260 sözcük vardır. Spikerler dakikada 120-140 sözcük okur. Göz okumasıyla bu sayı 200'e kadar çıkartılabilir. Süze süze üç dakikada bir; bir saatte, rahat rahat 20 sayfa okunabilir. Günde iki saat okusanız, 40 sayfadan düşünce, izlenim devşirirsiniz. Bu hesapla bir yılda 15.000 sayfadan kazanım alır, kafanızı beslerseniz. Bir kitabın ortalama 150 sayfa olduğunu kabul edersek, yılda yüz kitapta düşünürlerle, yazarlarla, şairlerle kavgasız gürültüsüz söyleşir, kendinizi çoğaltırsınız.

Zor demeyin; içki sofralarından, kahve sohbetlerinden biraz zaman ayırmanız yeter. Zor koşullarda, bozuk moralle nasıl okunur diyorsanız, Maksim Gorki'den başlayın işe. Hangi koşullarda okumuş, büyük yazar olmuş göreceksiniz. Kahve, meyhane dostlarından daha sevimsiz değildir Gorki.

Her şeye karşın insan olmanın, uluslaşmanın yolu kitaplardan geçer. Kitaplı mutsuzluk, kitapsız mutluluktan çok çok üstündür. Dünyayı değiştiren, ergin dostlarınızla karşılaşacaksınız kitaplarda. Onlar sizinle kavga etmez, gammazlamaz sizi. Hiç kıskanç değildirler, hep verirler. Böylesi yoksulluk, kirli varsıllıklardan üstündür hem vallahi, hem billahi. En azından, ham geldiğiniz dünyadan insan olarak göçersiniz: Bana inanmıyorsanız, Tanrı sizi kitapsız mutluluktan korusun diyorum.


Eylül-Ekim 2011

Yazarın Önceki Yazıları:
Aziz Nesin'i Anlayabildik mi?
İnsana Değgin
Öfke

Düşünce, Düşünüş
Düşünmek

Türkçe Denemeye Katkı
Yiğit, Sert ve Dik Adam mıyım?
Soyadı Sahtekârıyım
SÖZ VE İNSAN / (Sözüne bak, insanını tanı)
Sözcük Seçimine Özen
Seslendirme ve Noktalamanın Önemi
Dil Savrukluğunun Nedenleri
Dilimizde Edim ve Edicinin Özellikleri