Kadınların
duygusallığını
resmeden ressam: Orhan Alpaslan
 |
Ressam
Orhan Alpaslan arkadaşımız Ayşegül Karslı ile. Fotoğraf: Sinem
Vardaryıldız |
Değerli okuyucularımız,
bu ayki konuğumuz, biz kadınların kendilerini ele verdikleri anları
resmeden başarılı bir sanatçı. Gazetemizin geçtiğimiz yaz başı Montreal'de
gerçekleştirdiği 1. Türk Kültür Günleri etkinlikleri
çerçevesinde düzenlenen resim sergisine katılan Ressam Orhan
Alpaslan köşemize konuk oldu ve kendi deyişiyle Kuzey Amerika'da
başladığı resim serüvenini ve işlediği ilginç konuyu, yani
'Kadınların Duygusallığını' nasıl tuvale aktardığını bizlere
anlattı...
- Sizi biraz
tanıyabilir miyiz?
- Ben aslında dekoratörüm İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda uzun yıllar
dekor ve kostüm yaptım. 2003 yılında tiyatroyu bıraktıktan sonra
Amerika'ya gittim ve resim üzerine bir serüvene başladım. Bu serüven
hâlâ devam ediyor. Bu serüven kapsamında bir konu saptadım, devamlı
o konuyu işliyorum.
- Nedir o
konu?
- Duygusallık. Bir kadının duygusallığı üzerine düşünüyorum hep.
Yani duygusal açıdan kadınlar kendilerini daha çok ele veriyorlar;
o yüzden bayanlar diyorum. Ben bunu yakalıyorum ve onu işliyorum.
Bütün resimlerimde o var. Ve bu...
- Kendilerini
ele veriyorlar derken neyi kastediyorsunuz? Ele vermek biraz değişik
bir yorum. Duygularını belli ediyorlar mı demek istediniz yoksa?
- Evet, duygularını belli ediyorlar; bu da benim konum oldu. Uzun
yıllardır hep bu konu üzerinde çalışıyorum, hep bunu yapıyorum ve
bu konu devam edecek.
- Yani siz
kadınların duygusal anlarını resmediyorsunuz.
- Evet duygusal anlarını yapıyorum.
- Peki demin
'ele vermek' dediniz. Sizce duygusallığı belli etmek iyi bir şey
değil mi?
- Ben yalnız kaldıklarında yakalıyorum, çünkü her zaman ele vermiyorlar.
Mesela metroda görüyorum ya da bir kafede görüyorum ve hemen kendilerini
yakalıyorum. 'Mod'a giriyorlar. O anda yakalamam mümkün ama, bir
erkeği yakalayamazsınız. Kendisini göstermez. Erkek kendini hiçbir
şekilde ele vermez. Kadınlar kendilerini çevreden soyutluyorlar,
izole ediyorlar ve o anda kendi dünyalarıyla ortada kalıyorlar.

- Ele veriyorlar
demek çok enteresan.
- Evet, bu konuyu yakaladım ben ve 2003'ten beri bu konuyu işliyorum.
- O zaman her gittiğiniz yerde kadınları izliyorsunuz. Ne yapıyorlar,
ne ediyorlar, çok tehlikeli bir şey bu. Üzüldüğümüzü falan size
hiç belli etmememiz gerek, çünkü kendimizi ele vermiş oluyoruz,
- Hayır öyle değil...
- Şaka yapıyorum...
- Siz kendinizi izole ettiğiniz anda oluyor bu. Çünkü topluluk içinde
kimse kendini ele vermiyor ama, bir köşede yalnız kalma durumları
vardır, o durumlarda yakalıyorum ben.
- Kuzey Amerika'ya
nasıl geldiniz?
- Amerika'ya gelmekteki amaç resmimi, kendi sanatımı tanıtmaktı.
Ben Türkiye'de tiyatro yaptım ama aynı zamanda da resme devam ettim.
"Sattığız anda resminiz dört duvar arasında
kayboluyor."

- Siz resim
eğitimi mi aldınız?
- Hayır, ben tiyatro dekoru ve kostümü eğitimi aldım, ama hep resim
de yaptım. Bu benim çocukluktan gelen bir tutkumdu. Babam ressamdı
benim. Bende de bu yetenek ve yaratıcılık vardı, sürekli ortaya
çıkar, gider gelirdi. Ben bu yaratıcılığı tiyatroda da hep kullandım;
bir taraftan da hep resim yaptım. Ama tiyatroyla birlikte yürütmenin
zorluğu karşısında tiyatroyu bıraktım. İkisini birlikte düşünemiyorsunuz.
Yani metinler geliyor, onlar okunuyor, orada yaratıcı bir serüven
var. O serüven safhasında başka işle uğraşamıyorsunuz. Tiyatro provaları,
çalışmalar var.
- Resim kalıyor
tabi.
- Evet, resme bakmaya kalksanız tiyatro aksar, dolayısıyla yaratıcılık
bir yöne kayıyor. Yaratıcılığı iki yönde birden kullanamıyorsunuz.
Aslında kullanabilirsiniz ama, zaman ayırmanız lazım. Yani sırayla
6 ay resim 6 ay tiyatro yapacaksınız.
- Peki Amerika'da
nereye geldiniz?
- Maryland'e geldik, 2003 yılıydı. Direkt resim sergisi açarak başladım
ve öyle de sürüyor.
- Sonra Kanada'ya
gelmek nereden çıktı?
- Biz ABD'ye hep vizeyle gidiyorduk, daha önce bir Kanada başvurusu
vardı, o başvuru çıkınca ABD'ye gitmek için Kanada vizesini kullanırım
dedim ama o pek olmadı.
- Olmadı
ve kaldınız burada. Anladığım kadarıyla mutlusunuz burada...
- Evet, burada
olmaktan mutluyuz. Burada üretiyorum, bazı sergilere katılıyorum,
geçen sene Ottava'daki sergiye katıldım.
- Peki nerede satıyorsunuz, satıyorsanız yani?
- Satmıyorum, 'kolektör'lerin ellerindeki kataloglarda yer alıyorum.
Aslında bence en doğru yöntem bu. Sattığınız anda resminiz dört
duvar arasında kayboluyor. O resmin bir şekilde teşhir edilmesi
gerekir. Teşhir edilmediği zaman o resim senelerce dört duvar arasında
kalır ve sizi hiçbir şekilde tanımazlar. O yüzden resmimin 'kolektör'lerin
eline geçmesi, kataloglarda yer alması, bir şekilde ortalarda dolaşması
lazım. Ben duygusal konuları işlemeye çalışıyorum, resmettiğim o
duygunun seyirciye geçmesini sağlamaya çalışıyorum. Bunu başarmanın
da en iyi yöntemi bence bu.
- Çok ilginç,
size teşekkür ediyor ve başarılarınızın devamını diliyorum.
Eylül 2009
Yazarın Önceki
Yazıları:
Toplumun Muhteşem Süleyman'ı Montreal
Caz Festivali'nde döktürdü
"Burada bir hikâye var, bunu çekmeliyim
dedim.
Ve hiçbir şey iki kez çekilmedi!"
Türkiye'den Kanada'ya sanat köprüsü ve
Ressam Atanur-Asuman Doğan çifti
Montreal'de Türk Kültür Şöleni'ni başlatıyoruz
Duo Romantika'dan dört el'li sevgi
damlaları…
Petro Canada'ya karşı işçilerin utkusu
Kriz gerçekten korkunç mu?
"Zekât, bu ülkede herkes tarafından
gerektiği gibi uygulansa…"
Zayıflamak sorun değil, onu korumayı
bilmeli!
Ressam Ali Refik Ataoğul: "Sanatçı
avant-garde olmalı"
Profesyonel bir yardım toplayıcı: Eda
Levi
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"
Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü hâlâ
kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok
demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil,
elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına
pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan
geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü yitirmeyin
ama, yaşadığınız topluma da karışın!"
|