|
AYAĞI
YERLİ, GÖZÜ EVRENSEL
Bütüne
uzay-ışık yorgan
Öncesini sonrasını özümsemek işi
Çekilmez ayakları toprağından
Evrenselde dokunmuş yerli işi
Üretken ve doğurgan
Düşünür, yazar,
şair, sanatçı; duyuş ve düşünüş dokuyor, ışık pencereleri açıyordu.
Evrenselleşme,
küreselleşme, globalleşme adlarıyla kılıflanan anamalcılık; düşünürü,
yazarı, şairi, sanatçıyı yelinde savurarak odağından çıvdırır, iğdişleştirirse;
insanı içinden değiştirip dönüştüren, daha üst kimliğe yücelten
edebiyat, sanat, -insanın ve işlevinin tersine- belli oluktan (kanaldan)
akıp gidecek; irdeleyen, sorgulayan aklın suyu kuruyacak; insanlar
egemenlerin gücünü çoğaltan birer araç olacak, nesneleşecek mi?
Edebiyat, sanat,
düşünce anamalcılığın demir çemberini aşmakta zorlanıyor. Kültürler,
birbirini besleyip boyutlandıracak yerde, tek renge boyanıyor. Edebiyat,
sanat, düşünce Spartaküsleri, kitaplıkların tozlu raflarında, birer
yitik. Umut kapıları kapanacak mı?
Kim kesecek,
bu tersine gidişin önünü? Sırtını anamala dayamış siyasal kurumlar
mı? Asla! Doğasında iktidar hırsı vardır. Değirmenine su taşımayanı
önemsemez. Erkini sürdürme tutkusundan kurtulamaz kolay kolay. İnsanı;
emekçisi, sanatçısı, düşünürüyle herkesi, gücünü sürdürebilmenin
aracı sayar. Umutlarla, küçük ödünlerle yakaladıklarını, egemenliğinin
askeri gibi kullanır.
Derler ki Arjantin'de
eşeklerin burnuna mısır bağlarlarmış. Eşek gider, mısır gider, yol
biter, eşek ölürmüş, mısırı ısıramadan. Günlük yaşamı kolaylaştıran
kırıntıları, öyle sunarlar insanoğluna, gönenç sanır, koşturur durur,
kendisiz.
Dünden bugüne
yaratılmış ulusal, evrensel insanlık değerlerinin oluşturulmasına
öncülük eden yazarlar, şairler, sanatçılar, düşünürlerdi: Özgür/sorumlu
bireyin yolunu yolağını onlar çizdi. Barış güvercinlerini onlar
besledi. İnsanın insana katlanışının tohumları, onların eliyle saçıldı
toprağımıza. Hoşgörü çiçeğine su taşıdılar. İnsanın, daha da insanlaşmasının
mimarı onlar. Yine yazar, şair, sanatçı, düşünür işe koşulmak zorunda.
Çünkü ördükleri insanlık kaleleri yıkılıyor. Bütün dünya sanatçısının
özgörevidir, insanlık değerlerini korumak, kollamak, onarmak ve
geliştirmek.
İnsanlığın ördüğü
ulusal, evrensel değerleri evrilterek, insanoğlunun esenliğini sürdürmeye
koşulmak edebiyatın görevi dedim de, nereden, nasıl? Köklü kültür
ve birikim güdüklüğünü örtülemek için edebiyat, sanat adına, uçuk
kaçık ve özellikle insansız ve etiksiz görüşleri piyasaya sürenlerin
kıstağına kısılarak mı? Öznel duygularını özgürlük sanıp, bireyselini
işleyerek mi? Evrensel olmak sanısıyla yabancı yelde savrularak
mı? Yok, bir ulusun çocuğuyum, o ulusla varım diyerek, kendi (biz)
üstüne kapanık değerlerin hapishanesinden bağırıp çağırarak mı?
İçinde bulunduğu ters gidişe karşı olayım başkaldırısıyla, sanatını
güncelliğe bukağılayarak mı?.. 'Muhalifim' diyerek, verimsiz muhalefete
çakılarak mı?.. Muhalif olmak için muhalefet yaparak mı? Sorun burada
işte! Belli bir azınlığın dışında, bütün insanlık kuşatmada. Değerleri
eritiliyor.
Sanatçı, yazar,
şair, düşünür ilkten, birikimlerini ulusal kaynağından edinmiştir.
Ama kültür, uygarlık, tümüyle bir ulusun yaratımı değildir, bütün
insanlığın yaşamdan edindiği düşünüş, davranış, hayata bakışı ve
bunları yaşamına uygulayış biçimidir.
Öyleyse yazar,
bütün insanlığın üyesidir, bütünün sorumluluğuna koşulmakla görevlidir.
Tek bir adayı kurtarmakla, bütünün esenliğe eriştirilemeyeceği,
barışın, özgürlüğün evrensel değer ve gerek olduğu bilincindedir:
Evrensel düşünüş işçisidir şair, yazar. Ancak nereden, nasıl?
Size, yadırgı
gelecek belki. Düşünürken, yazarken yaşadıklarıma bakarım. Oradan
işlemeye bakar düşünüşüm. İzninizle, bir deneyimle anlatmaya çalışacağım,
ne demek istediğimi:
Elma bahçemin
kıyısındaki söğüde, Amasya elması aşıladım, bin de yemişene. Yemişen
gülgillerden, elma soyundan. Söğütteki elma Amasya elmasının kırmızılığında
değildi, yeşilimtıraktı. Ama iri, görkemliydi. İçinin çekirdek düzeni
Amasya elması gibi beş yıldızlıydı. Amasya elması sanısını veriyordu.
Fakat dokusu, Amasya elması gibi sıkı değil, gevşekti, tadı da değişikti,
ekşiye çalıyordu. Kış yatağına aldım ötekilerle birlikte. Dayanamadı,
önce o çürümeye başladı. Yemişenden olan ve Amasya elması direndi,
özelliğini korudu. Yemişen Amasya'ya göre daha ufak kesimdi, dokusu
daha sıkıydı. Çünkü o, geliştirilmiş kültür bitkisinden değil, kır
ağacındandı, kıracın zorluklarından almıştı, yaşamını sürdürme direncini.
Köyümün toprağı, Amasya'dan farklı, kıraçtı. Ona göre oluşumlanmıştı,
yemişenden aldığım elma, ufaraklığına karşın doku sıkılığı ve lezzetiyle
Amasya elmasına fark atıyordu. Eksiği neydi? Oylumu. Araştırıp uğraşırsanız,
onu da geliştirebilirdiniz. Sonuçta Amasya elmasının daha gelişmişini
yetiştirebilirdiniz.
Ne ilgisi var,
anamalın dünyayı kıskacına almasıyla sanatın, elmanın diyeceksiniz,
değil mi? Dünya bir insanlık ailesi, uluslar/ülkeler onun bireyleri.
Hele şimdi, iletişimin yaygınlaşıp hızlanmasıyla uluslar/ülkeler
birbirine girişik sanki. Ama havası suyu, insanı, geçirdikleri serüven,
yüzyılların oluşturduğu ulusal ekinleri (kültürleri) tümden silinmedi
/ silinemez. Silinmesi de gerekmez.
Halaya duranların,
ayrı ezgiye uyumlu oynayışlarına karşın, her birinin, kendine özgü
devinim biçemi olduğunu düşünün bir kez. İnsanlık barışta, özgürlükte,
esenlikte birleşmeli/uz1aşmalı, evet! Fakat birleşme birbirinin
tıpkısına dönüşürse, bin bir çiçekli insanlık bahçesinin renk cümbüşünden,
değişik zevkleri yaşatmasından, ne kalır geriye? İnsanlık bahçesinin
daha da renklendirilerek, bir güzellik orkestrasına dönüştürülmesi
yeğ değil mi?
İnsanoğlunu
yazmaya iteleyen; duyumsamaları, etkilenme, tepkilenmeleri ve çevresidir.
Ötekisiyle bütünleşme, düşünüş, kavrayış birlikteliği, düş ortaklığı,
dostluk kurmadır yazmak. Toplumsallaşmanın, uygarlaşmanın ilk adımı
dostluk derler de ilkeli, tek yönlüsü değil. Tek yönlü dostluk,
ötekisine bağımlanmaktan, kölelikten başka nedir ki?..
Unutmamak gerekir;
dünya tek bir ulusun/ülkenin değil. Hepimizin. Hepimizin de, hepimizi
tek renge boyayarak olmasa gerek. Kendisi olamayan, başkasıyla elleşemez.
Ayağımız toprağında,
gözümüz evrenselde.
Ağustos-Eylül
2012
Yazarın Önceki
Yazıları:
Kitapsız Kafa Çöle Benzer
Sözlük
Kitapsız Kültür Topaldır
Aziz Nesin'i Anlayabildik mi?
İnsana Değgin
Öfke
Düşünce, Düşünüş
Düşünmek
Türkçe Denemeye Katkı
Yiğit, Sert ve Dik Adam mıyım?
Soyadı Sahtekârıyım
SÖZ VE İNSAN / (Sözüne bak, insanını tanı)
Sözcük Seçimine Özen
Seslendirme ve Noktalamanın Önemi
Dil Savrukluğunun Nedenleri
Dilimizde Edim ve Edicinin Özellikleri
|