Ayşenil Suadiyeli ATAOĞUL
Ayın Konuğu

 

Dr. Khadir: "Bilime inanın!"

Değerli okuyucularımız şu anda tüm dünyada en güncel konu H1N1 virüsü, yani domuz gribi. Bu hastalık tüm dünyayı etkisi altına almış durumda. Yetkililer bir salgına dönüşme tehlikesine karşı aşı olmamız gerektiğinde ısrarlılar. Medyada, televizyonlarda, internette hep bu konu yazılıp çiziliyor, herkes tereddüt içinde, ne yapacağını bilemiyor. Bu gribe karşı aşı olmalı mı yoksa olmamalı mı? Biz de bu konuda, Quebec Parlamentosunda Quebec Solidaire Partisinin milletvekili olan, bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Amir Khadir ile bir söyleşi yaptık. Bir tıp doktoru olan konuğumuz halen Pierre Le Gardeur Hastanesi'nde mikrobiyolojist olarak çalışıyor. Sınırsız Doktorlar örgütünün de etkin bir üyesi olan İran asıllı Dr. Khadir, dünyanın çeşitli ülkelerinde çalışmış. İki çocuk babası olan Dr. Khadir'in eşi de doktor.

- H1N1 aşısı olmalı mıyız?
- Kesinlikle evet.

- Neden?
- Bana bir tıp doktoru olarak bütün ilaçları atıp sadece bir ilaç tutsaydınız hangisini seçerdiniz diye sorsalar öncelikle 'önlem' derdim. Tıpta da önlem demek aşı demektir. Bu Pasteur, hatta Jennings devrinde bile en önemli unsurdu. İnfluenza virüsü çok yönlü bir virüstür, uzun süre ortada görünmezken birden bire insanlara ilk saldırdığında çok yıkıcı olabilir ki, H1N1 virüsünde korkulan budur.

- Neden özellikle bu virüsten korkuluyor?
- Yaklaşık 80 yıl önce dünyada bir influenza salgını olmuş ve çok fazla insanın ölümüne yol açmıştır. O zaman bu virüsten o kadar çok insanın ölmesinin baş nedeni, o devirde yoksulluk ve savaşla birlikte insanların günümüzdeki kadar iyi beslenmemeleriydi. Oysa günümüzde bu enfeksiyona karşı koymak çok daha kolay tabi. Ancak eğer bu virüs mevsimsel grip kadar yaygınlaşırsa o zaman çok daha yıkıcı olur, çünkü 60 yıl sonra insanların karşısına çıktığında insanlar ona alışkın olmadıkları için vücudu ele geçirmesi ve enfeksiyona yol açması çok kolay olur. Çok çabuk değişime uğrayarak derhal saldırganlaşabilme yeteneğinden ötürü bu çok bulaşıcı virüs oldukça tehlikeli yönde yayılabilir. Şu anda, yani Kasım ayının üçüncü haftasında sizinle konuşurken bile, tüm dünyada yol açtığı ölüm sayısı, mevsimsel gribin birkaç yılda yol açtığı ölüm sayısından çok daha fazla. Bunun nedeni virüsün saldırganlığı değil henüz, ancak o kadar bulaşıcı. Dolayısıyla o kadar çok insanı hasta etmiş durumda ki, en küçük orandaki komplikasyonların bile sayısı fazla oluyor. Bildiğiniz gibi ben bulaşıcı hastalıklar uzmanıyım. Örneğin benim çalıştığım hastanede şu an bu virüse yakalanmış 8 hasta yatıyor. Bunlardan 3'ü yoğun bakımda. Bu üç kişinin ikisinde hiçbir hastalık geçmişi yok; ikisi de gayet sağlıklı insanlar. Biri kırklı yaşlarda bir erkek, diğeri ise 31 yaşında genç bir kadın. Yani belirtmek istediğim şu: Bu influenza vakalarının sadece küçük bir oranında ciddi sorunlar yaşansa da, virüsün inanılmaz derecedeki bulaşıcılık yeteneğinden ötürü herkes tehlike altında. İşte bu yüzden gidip aşı olmamız gerekiyor.

- Peki bu aşının yan etkileri nelerdir? Basında, televizyonlarda bu konuda çok çeşitli şeyler yazılıyor, anlatılıyor. İnsanlar da haliyle tereddüt içindeler.
- Bu aşı bazı insanlarda, kolda hafif bir ağrı, genel bir halsizlik, hafif bir baş dönmesine yol açabiliyor, çünkü aşı olduğunuzda bağışıklık sisteminiz uyarılıyor. Yani kendinizi sanki grip olmuş gibi hissedebiliyorsunuz ama çok daha hafif bir şekilde. Bazı vakalarda ise hafif ateş görülebiliyor ama, bu da ancak yüzde 10'larda kalıyor. İnternette gördüğünüz ve birçok kişinin korktuğu ise bazı nörolojik bozukluklara yol açma olasılığı. Örneğin 30 yıl önce ABD'deki kitlesel grip aşısı uygulamasında bazı "Guillain-Barré Sendromu" vakalarına rastlanmıştı. Bu, sinir sistemini etkileyen ve bazı durumlarda felçlere yol açan bir sendromdur. O günlerde bu komplikasyona, her 100 bin kişide 1 rastlanıyordu. Şimdi bu konuyla ilgili iki husus var; birincisi günümüzde aşıların yapılış yöntemleri çok daha rafinedir. İkincisi ise o günlerde grip aşısı olmayan insanlar arasında da "Guillain-Barré Sendromu" semptomu çok yaygındı ve tüm bu vakalar aşıya bağlandı. Aslında "Guillain-Barré Sendromu" vücudun herhangi bir uyarılmaya karşı gösterdiği bir tepki olarak ortaya çıkabilir. Bu da bir enfeksiyon ya da herhangi bir dış etmene bağlı olabilir. İşte o günlerde görülen tüm "Guillain-Barré Sendromu" vakaları grip aşısına bağlı değildi. Bugün şunu söyleyebiliriz; eldeki son rakamlar, yani 1990'lardan 2005'in ortalarına kadarki sürede aşı olan her 1 milyon kişiden yalnızca birinde adına "Guillain-Barré Sendromu" denilen bu nörolojik hastalığa rastlanmıştır. Bir hekim olarak şunu söyleyebilirim ki, bu hastalığın doğal olarak karşımıza çıkması, grip aşısının yan etkisi olarak karşımıza çıkmasından çok daha fazladır. Yani doğal olarak oluşan "Guillain-Barré Sendromu" vakaları grip aşısının yol açtığından çok daha fazladır. İnsanların bilmeleri gereken bir diğer husus da "Guillain-Barré Sendromu" vakalarının üçte ikisinin kendiliğinden geçmesidir. Bu şu anlama geliyor: Eğer 10 milyon kişiyi aşılarsak, bunlardan yalnızca ikisinde aşının ciddi sayılabilecek yan etkisi görülecektir. Bence bu aşıyı olmak, Metropolitain otoyolunda saatte 90 km hızla araba sürmekten çok daha az tehlikelidir.

- Bu virüs daha önce yokmuş, acaba artık her yıl olacak mı? Yani bir kez H1N1 aşısı olmak yeterli mi, yoksa her yıl olmamız mı gerekiyor?
- Hayır, bu "influenza" yani H1N1 virüsü bizim kuşlar ve domuzlarla paylaştığımız bir virüstür ve bu virüs sürekli olarak değişme yetisine sahiptir. Zaman zaman virüsün yüzeyindeki ana 'antijen'ler mutasyona uğrar, yani H1, H2 olur ya da H2 H5 olur. Bu şu anlama gelir: Moleküllerin çeşitli kombinasyonları virüsün viral yapısında, taşıyıcı kitle (yani domuzlar, kuşlar ve insanlar) tarafından tanınamayan bir değişime yol açar. Örneğin bu H1N1 virüsü, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra insanoğluna musallat oldu ve yaklaşık 40 yıl boyunca aramızda kaldı. Zaman geçtikçe bu virüsün insanlar üzerindeki tehlikeli etkisi azalmaya başladı. İnsanlar bu hastalığa yakalandıkça ona karşı bir bağışıklık geliştirmeye başladılar. İnsan bedeni bu virüsü gittikçe daha yakından tanıdı. Derken 1950'lerde bu virüs insan toplulukları arasındaki dolaşımdan tamamen kayboldu. H1N1 türünün yıllar sonra ilk kez insan grupları arasında görülmesi geçen yıl başladı. Yani yaklaşık altmış yıl sonra yeniden ortaya çıktı. Bu yüzden 1950 yılından sonra doğanların ve özellikle gençlerin ve çocukların bedenleri bu virüsü hiç tanımıyor. O yüzden de bu virüsün vücudumuzu ele geçirmesi çok daha kolay olabiliyor; çünkü kendimizi savunacak antikorlarımız yok. Gençlerin bu virüse yakalanma riskleri çok yüksek ve bu yüzden de virüsün yayılması, bir salgına dönüşmesi çok kolay. Bu nedenle de yaşlılardan önce gençlere aşı yapıyoruz. Çünkü geçen Nisan ayından Hazirana kadar görülen H1N1 vakalarından daha çok çocukların ve genç yetişkinlerin etkilendiğini saptadık.

- Yani bu aşıyı bir kez yaptırmak yeterli mi?
- Evet, uzun bir süre bir daha yaptırmaya gerek yok. Ancak gelecek yıl mevsimsel grip virüsü dediğimiz türden ufak değişimlere uğramış yeni bir virüs ortaya çıkacak ve buna uygun bir aşı oluşturulacak. Ancak bu aşıyı sadece yüksek risk grubundaki kişilere, yani yaşlılara, akciğer ya da kalp hastalıkları olanlara yapacağız.

- Bazı kişiler bu H1N1 virüsünün laboratuvarlarda üretildiğini söylüyorlar, bu mümkün mü?
- Hayır değil. İnsanlarda otoritenin söylediği her şeye inanmamak gibi çok sağlıklı bir tepki var. Ancak bilime de inanmak gerek. Size şunu söyleyebilirim; bu virüs Çin'den, Irak'a, Güney Amerika'ya kadar her yerdeki insanları etkiliyor. Böyle bir plan olduğuna inanmıyorum. Yani batı ülkelerindeki laboratuvarlarda bir virüs üretiliyor ve kolaylıkla dünyadaki, özellikle batının eleştirdiği ülkeleri etkisi altına alıyor. Hayır bu olamaz. Bunları bırakıp tepkimizi tüm dünyadaki insanları etkileyen politik ve sosyal, yani önemli konulara yöneltelim. Örneğin ilaç ve aşı üretenler dahil tüm büyük şirketlerin toplumlar üzerindeki gittikçe artan karşı konulamaz baskılarına yöneltelim. Bu firmaların insanlığın sorunları üzerinden bu kadar büyük paralar kazanması çok utanç verici bir durum. Ne yazık ki influenza sorunu gerçek ve bununla baş edilmesi gerekiyor, yani aşı gerekiyor. Birçok batı ülkesi, bu aşıyı kamu laboratuvarlarında üretmek yerine bu işi özel sektöre vererek onların bundan büyük kazançlar elde etmelerini sağlıyorlar. Ben bizim, yani Kanada hükümetinin bu olaydan bir ders almasını ve kendi ilaç ve aşılarımızı kamu sektöründe üretilmesini sağlamalarını istiyorum. O zaman toplum da devletin ürettiği bu ilaçlara ve aşılara çok daha fazla güvenecektir. Toplumda korkunç paralar kazanan büyük şirketlere, özellikle de ilaç firmalarına karşı genel bir güvensizlik var; bunu çok iyi anlıyorum. Bu firmalar tüm pazarı ve fiyatları kontrol ediyorlar. Ancak virüse karşı hangi tür aşının üretileceğine tüm dünyadaki kamu sağlık sektörü yani Dünya Sağlık Örgütü karar veriyor.

- Tüm dünyada üretilen aşıların aynı olmadığı söyleniyor.
- Evet, bazı farklılıklar var. Dünya Sağlık Örgütü'nün çalışma grubu, tüm dünyadaki 120 devlet laboratuvarının ortak yardımıyla, H1N1 aşısının formülünü saptadıktan sonra her ülke bu formülü, aşıyı yaptıracağı firmaya verdi; Kanada'da Glaxo, Fransa'da Pasteur gibi, ancak Brezilya, Hindistan, Tayland, Macaristan ve Küba gibi ülkelerde bu aşının üretimi devlet sektöründe yapılıyor. Bunlar aşıyı adjuvanlı ya da adjuvansız olarak yaptırabiliyorlar bu onların kararı. Hangi formülle üretecekleri onlara kalmış.

- Adjuvanlı aşı kötü mü?
- Hayır. Adjuvan, aşı üretiminde çok daha az virüs kullanılmasını sağlıyor, böylece çok daha fazla aşı elde ediliyor ve daha fazla insanın aşılanması sağlanıyor. Ancak aşılama işlemi ilerledikçe görülüyor ki, adjuvan olmadan daha az virüs kullanılarak da gayet iyi sonuç alınıyor. Bu durumda haftalar ilerledikçe belki de içinde adjuvan olmayan aşılar kullanılmaya başlanacak. H1N1'in salgın haline dönüşmesinden korkan bazı devletlerin kamu sektörleri, daha garantili olması açısından aşıyı adjuvanlı olarak üretme kararı aldı.

- Yani hiçbir tehlike yok öyle mi?
- Her ilaçta, örneğin penisilinde, aspirinde bile, vücudunuza alınan her maddede bazı tehlikeler vardır. Ancak insanlar günümüzde büyük miktarda sağlıksız gıdalar tüketiyorlar; sigara, içki içiyorlar ve bunların vücutlarına verdiği zarara aldırmıyorlar bile. Ama birden bire onları büyük bir tehlike olasılığına karşı korumak için üretilen aşıdan korkuyor, dram yaratıyorlar. Mesela insanlar bu aşıda kullanılan koruyucu maddenin içindeki merkürden (cıva) korkuyorlar. Oysa aşının içindeki merkür miktarı bir adet ton balıklı sandviçteki merkür miktarıyla aynı. Yani her yıl 1 ton balıklı sandviç yemek gibi. Bildiğiniz gibi ton balığı diğer balıkları yediği için merkür miktarı oldukça fazla bir balıktır ama kimse buna aldırmaz. Ton balığını, üstelik de konservesini bol bol tüketir. Hazır yiyeceklerdeki koruyuculara da hiç aldırmazlar. Sigara kanser yapar ama içerler.

- Evet anlıyorum ama bir yaptırım, bir zorlama var. Her yerde aşı olun diye adeta emrediliyor ve insanlar da bundan hoşlanmıyorlar herhalde.
- Evet bu çok sağlıklı bir tepki, bunu kabul ediyorum. Ama tepkilerimizi tüm dünyadaki dürüst bilim adamlarının toplumun sağlığını iyileştirmek için, uzun ve özverili çalışmaları sonucunda işbirliği içinde verdikleri kararlara değil, dünyadaki olumsuz politik ve sosyal değişimlere karşı göstermeliyiz.

- Anlıyorum. Biz de sizi tanıdığımız, size güvendiğimiz için, konunun deneyimli bir uzmanı olduğunuz ve sizin deyiminizle "dürüst" bir bilim adamı olduğunuz için bu çok önemli ve güncel konuda sizden bilgi almak istedik.
- Çok teşekkür ederim. Benim de okuyucularınıza bir iletim var. Eğer ilaç firmalarının baskılarıyla mücadele etmek isteyen olursa onlara yardıma hazırım. Ben bunu geçenlerde de söyledim; insanlarda aşıya karşı oluşan bu sağılıklı tepki, partimiz Quebec Solidaire'in Pharma Quebec denilen bir kurum oluşturulması teklifinin gerçekleşmesine doğru atılmış bir başlangıç adımına dönüştürülebilir. Quebec Hükümetine, Pharma Quebec adında, kendi ilaçlarımızı, aşılarımızı ve jenerik ilaçları üretecek bir kamu kuruluşu oluşturulmasını önerdik. Bu gerçekleşirse bu tür duyarlı konular özel sektörün etkisinden kurtulacak ve toplumun güveni kazanılacaktır.


Aralık 2009

Yazarın Önceki Yazıları:
Türkiye Turizm Fuarı'ndaydı
Kadınların duygusallığını resmeden ressam: Orhan Alpaslan
Toplumun Muhteşem Süleyman'ı Montreal Caz Festivali'nde döktürdü
"Burada bir hikâye var, bunu çekmeliyim dedim.
Ve hiçbir şey iki kez çekilmedi!"

Türkiye'den Kanada'ya sanat köprüsü ve Ressam Atanur-Asuman Doğan çifti
Montreal'de Türk Kültür Şöleni'ni başlatıyoruz
Duo Romantika'dan dört el'li sevgi damlaları…
Petro Canada'ya karşı işçilerin utkusu
Kriz gerçekten korkunç mu?
"Zekât, bu ülkede herkes tarafından gerektiği gibi uygulansa…"
Zayıflamak sorun değil, onu korumayı bilmeli!
Ressam Ali Refik Ataoğul: "Sanatçı avant-garde olmalı"
Profesyonel bir yardım toplayıcı: Eda Levi
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"

Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü hâlâ kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil, elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü yitirmeyin ama, yaşadığınız topluma da karışın!"