|
Lütfen Biraz Öfkelenir misiniz?
Öfke, kimi kez
baldan tatlı, kimi kez de Arnavut biberinden acıdır. İnsanın iç
derinliklerinde saklıdır. İnsanıl bir ayaklanıştır. Salt yıkıcılığını
düşündüğümüz için, tek anlamıyla yazmışız kişisel sözlüklerimize
öfkeyi. Hiddet ve şiddetle anlamdaş saymışız. Öfkesizliğin duyarsızlıktan,
ilgisizlikten, sindirilmişlikten filizlendiğini düşünmemişsinizdir
hiç.
Günlük gereksinimlerinizin
birazını, zar zor karşılamayı mutluluk sayarsınız. Yaşamınızın çevreni,
elinizdeki kadardır, ona razısınızdır. Birilerinin, sizin sinikliğinizden
aşırdığı payla, sizi talan ettiğinin ayırdında değilsinizdir. Tepkilerinizi,
başkaldırı diye yutturmuşlardır size. Uslu insan olduğunuzu, hiç
tartışmadan yaşamanın erdem olduğunu sanırsınız, dar kabuğunun içinde
yaşamınızı sürdürürsünüz. İnsanoğlunun; gerek doğanın gerek toplumsal
düzeninin ya da insanlar arası ilişkilerin baskısı karşısındaki
tepkilerinin, olumlu gelişmelerin, bilimin, sanatın ve uygarlığın
ana toprağı olduğunu kavrayacak bilinç katına ulaşamamışsınızdır
da... Ondan!
Öfkelenirseniz,
esenliğinizin bozulacağından korkarsınız. Yakınmaz, karşı duruşa
geçemezsiniz. Ne kadar uslusunuz! Ne mutlu size!.
Öfke
aklın önüne geçerse, dengeli davranış engellenir elbet. Anlamsız
sürtüşmeler içinde bulursunuz kendinizi; yıpratırsınız, yıpranırsınız.
Ama öfkesizlik, duyarsızlığın ta kendisidir. Duyarlılık; kendisinde,
çevresinde olup bitenleri algılayıp değerlendirmeye giriş kapısıdır.
Duyarlıkları doğru değerlendirebilmek için akla başvurmak gerekmiyor
mu? Akıl; incelemeyi, irdelemeyi, ölçü biçiyle yargıya varmayı buyurur.
Ona, mantığı koşarak doğrulara varırsınız. Akıl, doğruları kabul
ettiği ölçüde yanlışlara, kötülüklere başkaldırıyı da içeren bir
yetidir. Aklın bulunduğu yerde öfkenin de bulunması doğaldır.
Öfke, salt olumsuz
bir tepki midir? Öfke engellenmek, incitilmek, gözdağı karşısındaki
duyarlılıktır. Kişiliğin, insanlık değerlerinin, ahlâk ve estetiğin
çiğnenmesine karşı çıkıştır. Hiç öfkelenmemek, teslimiyettir, karşı
tarafın her eylemine destursuz ön açmaktır. Öfkesizlik, kişiyi pısırıklaştırır,
toplumu sürüleştirir: Kişiliksiz, düşüncesiz, istençten yoksun bir
nesne durumuna indirir.
Başı eğik kişiye,
suskun topluma barış ve uyum içinde yaşadığı telkin edilir. Barış,
eşitler arasında olur; uyum, bir yanı ağır basmayan karşılıklı kabulün
dengesinden doğar. İşin bu yanını karıştırmanız istenmez. Kavgasız
komşu, uslu yurttaş olmaya çağrılırsınız hep. Arada sırada suskunluğunuzun
küçük ödünlerini tattırırlar, mutlanırsınız. Mutluluk, birilerinin,
lütfen bağışı mıdır? İnsanın doğal hakkıdır!
Durup dururken
öfkelenilemez ki:
* Bilimin önü kesiliyorsa, bilimin verilerinden yararlanamıyorsanız,
* İnsanca isteklerinizin olumlu sonuçlara ulaşması engelleniyorsa,
* Yaşamsal gereksinimlerinizin ortamı, birilerinin tekeline verilmişse,
* Daha önceden yaşama geçirilmiş doğrular, güzellikler tersine çevriliyor,
kirletiliyorsa,
* Birileri, özgürlüklerinizin önüne ceza duvarları örüyorsa,
* Korkularla, kuşkularla yasaklara kıstırılmışsanız, niçin öfkelenmeyesiniz?
Niçin, doğal
yapımızla kendimizi gösteremiyoruz? Birilerinin biçtiği yaşamı,
bize bol mu dar mı geliyor demeden, kuşanmışız? Niçin lütfen ayırdıkları
köşede pinekliyoruz, pusuyoruz? 'Bana dokunmayan yılan bin
yaşasın' diyoruz? 'Azıcık aşım, kaygısız başım' diyorsunuz?.
Komşunun başına gelen bela, sizin kapınızı da çalmaz mı sanıyorsunuz?
Damınızın içine sığınmak, esenlik mi? Dünya, sizin damınızdan mı
ibaret? Komşunun evindeki yangın, sizin evi sarmaz mı? Yakınmıyoruz
bile: Ceviz kabuğu içindeki kısık esenlik yetiyor bize. Başımızı
uzatıp insanca dileklerimizi dillendiremiyoruz.
Kimsenin işitmediği
yerde küfretmek ya da dualara sığınmak, ilençlerimizi Tanrı'ya havale
etmek; acılarımızı bastırmaya yetiyor. İçimiz; sıkışmışlıkların,
küskünlüklerin gömütlüğü.
Yaşadığı dünyada
kendisini bulamayan ahretinin talimiyle nereye ulaşabilir?
"Öfkeyle kalkan ziyanla oturur." diyerek kendimizi
uyutuyoruz, siniğiz.
Peki, birilerinin
emeksiz kazanç, sömürü, toplumu çıkarlarına araç yapma hırsı, başka
türlü bir öfke değil midir? İletişim araçlarıyla, anamalıyla insanı
nesneleştirenler, çağdışı düşüncelerle kafamızı örümceklendirenler,
bizi sürüleştirmek isteyenler karşısında suskunluk; uzlaşma mıdır,
esenlik midir? Yoksa bizi saran çelik çembere rıza mı? Nasıl kurtulacağız
bunlardan? Üstümüze yönelen kara gücün önlenebilmesi için, onun
karşısına, en az onun kadar güçlü olanın çıkarılmasını öngörür akıl.
Duyarlığımıza, insanca isteklerimize tutunarak tepkilerimizi gösterdiğimizde,
yani öfkemizi dışa vurduğumuzda, üstümüze yönelen susturma eğilimi,
gerileyecektir kesinkes. İşte, o zaman, barış, uyum diye yutturulan
sanılamalar, gerçek anlamını kazanacaktır.
Öfke doğal tepki,
insanıl hak! Usunuzun süzgecinden geçirilmiş öfkeniz, kişiliğinizin
güvencesi olacaktır. Özgür ve bağımsız insanlığınızın duvarları,
dengeli öfkelerinizle örülecektir. Yıkıcılık içermeyen öfkedir;
bizi bir arada, birbirine saygılı yaşamın katlarına çıkaracak. Toplum
ve kişi olarak öfkelenmeyi de öğrenmeliyiz biraz.
Öfkeyi silmeyin
sözlüklerinizden: Yalan, talan, sömürü, insana saygısızlık sürdükçe
gerekebilir.
Mayıs 2013
Yazarın Önceki
Yazıları:
Yazar - Bilinç - Sorumluluk
Katran Karası Kin
Ayağı Yerli, Gözü Evrensel
Kitapsız Kafa Çöle Benzer
Sözlük
Kitapsız Kültür Topaldır
Aziz Nesin'i Anlayabildik mi?
İnsana Değgin
Öfke
Düşünce, Düşünüş
Düşünmek
Türkçe Denemeye Katkı
Yiğit, Sert ve Dik Adam mıyım?
Soyadı Sahtekârıyım
SÖZ VE İNSAN / (Sözüne bak, insanını tanı)
Sözcük Seçimine Özen
Seslendirme ve Noktalamanın Önemi
Dil Savrukluğunun Nedenleri
Dilimizde Edim ve Edicinin Özellikleri
|