Ayşenil Suadiyeli ATAOĞUL
Ayın Konuğu

 

Avrupa Kültür Başkenti İstanbul'dan görüntüler

Değerli okuyucularımız, geçen ay bazı işlerimi halletmek üzere İstanbul'a gittim, güzel şehrimin hali içler acısı, gittikçe de kötülüyor. Aslında sık sık gidiyorum memlekete; yani "ne kadar değişmiş" diye şok geçirecek halim yok. Bu nüfusla yine de iyi idare ediyorlar. Acaba Montreal nüfusu İstanbul kadar olsa, bu sakin, soğukkanlı Kanadalı yöneticiler ne kadar dayanabilirlerdi bağırıp çağırmadan? Neyse konumuza dönelim. İstanbul'da yıllardır beni çok rahatsız bazı şeyler var, zaman zaman bunlara değinmek istiyorum. Örneğin insanlar sitelerin içinde ya da lüks semtlerde milyon dolarlık evlerde yaşıyorlar ve bu evlerin dibindeki gecekondularda oturan insanları da hizmetçi, bahçıvan, kapıcı, güvenlikçi v.s. diye asgari ücretle yanlarında çalıştırıyorlar. Beylerin bir günlük mutfak masrafı asgari ücreti aşıyor elbet, üstelik bundan hiç rahatsızlık duymuyorlar; insanlar arasında gittikçe artan bu uçurumdan çoğu kimse tedirgin olmuyor. Onların rahatsızlık duyduğu şeyler başka. Mesela çöp toplayıcılar. Hani arkalarından çektikleri kocaman arabalarla sokaklarda dolaşıp çöpleri karıştıran ve de çoğu genç olan o insanlardan söz ediyorum. Ne pis deyip kaçtığımız, görüntüyü bozuyorlar diye semtlerimizde istemediğimiz, milyonluk villaların, lüks apartmanların arasındaki koca çöp bidonlarında, bazılarının yüzlerce lira vererek aldıkları yiyeceklerin, bırakın tadına bakmak, yanından bile geçemeyen bu gencecik insanlar, bu yiyeceklerin ambalajlarını toplayıp hayatlarını kazanmaya çalışıyorlar. Evet, hoş bir görüntü değil. Üstelik "Avrupa kültür merkezine" de hiç yakışmıyor. Ama bu hepimizin utancı olmalı. Bunlara kulağını tıkayıp gözünü kapatarak olmaz. Bunlar da bizim insanlarımız ve de açlar, çaresizler, yapabilecekleri başka bir iş yok. Olsa yapmazlar mı? Kim isteyerek başkalarının çöplerini karıştırmayı meslek edinir ki! Kaynaklarıyla kendi kendine yetebilen bir ülkede, bazılarının çıkarları uğruna her şey kurutulmuşsa... başka çare kalmamışsa.... o zaman ne yapsın garibanlar! İşte bu gençlerden biriyle söyleşi yaptım. Yorumu siz duyarlı okuyucularıma bırakıyorum... Birkaç da fotoğrafım var sizlere. Hoşunuza gitmeyecek biliyorum. Ama Avrupa kültür merkezinden oldukça Avrupai görüntüler bunlar; yani dolduruşa gelmeden gerçekleri görün istedim.


- Buraya ne zaman geliyorsun ve ne kadar kalıyorsun?

- 3 ay 4 ay kalıyoruz, çalışıyoruz sonra memleketimize gidiyoruz, bir iki ay dinleniyoruz ondan sonra geri geliyoruz.

- Nerede kalıyorsunuz?
- Hurda depoları var, oralarda kalıyoruz.

- Depolarda hep beraber yatıyorsunuz öyle mi?
- Evet 15-20 kişilik yerler var, orada yatıyoruz.

- Peki ne topluyorsunuz?
- Kâğıt, plastik, geri dönüşüm maddeleri gibi şeyler. Ama şu anda Belediye bırakmıyor, arabamızı alıyor?

- Neden?
- Kâğıt topladığımız için.

- Yani ruhsatınız mı olması gerekiyor?
- Ruhsat olması gerekiyor diyorlar ama kimseye de ruhsat vermiyorlar, çok uğraştık alamadık. Biz toplamayınca da her şey çöpe gidiyor. Kaç yüz bin tane ağaç kesiliyor, çöpe gidiyor. Oysa biz toplayınca kaç bin tane ağaç kesilmemiş oluyor, geri kazanım oluyor.

- Peki Metin, sen okula gittin mi?
- 5'e kadar.

- İlkokulu bitirdin yani.
- Evet ama yetersiz tabi.

- İstanbul doğumluyum dedin, sonra neden Diyarbakır'a gittin?
- Burada durumlar olmadı işte. Aslında babamın babası Diyarbakırlı, ama onlar kan davası yüzünden buraya gelmişler. Sonra işleri iyi gitmemiş, hem de kan davası bitmiş o zaman geri dönmüşler.

- Neymiş kan davası?
- Bilmiyorum bize hiç söylemediler, pek konuşulmaz bu.

- Peki Diyarbakır buradan iyi mi sence?
- Tabi buradan çok iyi. Burada her şey çok pahalı, burada bir yemek yiyorsun en az 4-5 milyon, orada 1-2 milyon. Her şey aynı oranda pahalı.

- Siz bütün aile bu işi mi yapıyorsunuz?
- Evet, biz 6 kardeşiz, hepimiz çöp topluyoruz.

- Hepiniz İstanbul'da mı çalışıyorsunuz?
- Evet.

- Peki semtlere göre değişiyor mu çöp durumu?
- Yok, değişmiyor. Bir tek Kadıköy bölgesinde çok fazla kâğıt çıkıyor, onu da zabıta bırakmıyor, toplatmıyor.

- Peki zabıtanın bu engellemelerine karşı bir şey yapılıyor mu?
- Bir şey yapamıyoruz ki. Kimilerini götürüyor ceza kesiyorlar, arabalarını ellerinden alıyorlar.

- Yani birleşip toplanıp bir yere şikâyet etseniz. Yok mu böyle bir olasılık? Gidip "biz ruhsat alıp düzgün çalışmak istiyoruz" deseniz.
- Biz iki sefer belediyeye gittik, "beni ilgilendirmez, ne yaparsanız yapın" diyor Belediye Başkanı.

- Peki örgütlenmeyi denediniz mi? Belki o zaman sesinizi daha kolay duyurabilirsiniz. Böyle bir çalışma var mı?
- Var, dört senedir uğraşıyorlar ama hiçbir şeyi kabul ettiremediler.

- Sence neden kabul etmiyorlar, acaba çöpleri kendileri mi almak istiyorlar?
- Evet kendileri satmak istiyorlar.

- Bu işten ne kadar kazanıyorsun?
- 30-40 bazen 20 lira.

- Günde...
- Evet, bazen de 10-15 milyon. Arabayı belediye alınca bizden 90 milyon para kesiyor depocu.

- Peki nasıl oluyor bu iş, bu arabayı sana depocu mu veriyor?
- Evet, arabayı alıp çıkıyorsun; işte Suadiye, Kadıköy, Caddebostan topluyoruz, buradan da Bostancıya.

- Sonra topladıklarınızı da depocuya veriyorsunuz, o da size para veriyor, öyle mi? Yani günlük mü alıyorsunuz paranızı?
- Evet, bazen haftalık verir.

- Peki bu çöpleri ne yapıyorlar?
- Seçip ayırıyorlar, pet, plastik, alüminyum, metal hepsi karışık; ayırıp kâğıtları, plastikleri fabrikalara satıyorlar.

- Askerliğini yaptın mı Metin?
- Yapmadım, üç ay sonra askere gideceğim.

- Askerden gelince de bu işi mi yapacaksın?
- Hayır, olursa başka bir iş yapmak istiyorum.

- Ne gibi?
- Tamirci gibi falan.

- Bunun için kursa mı gideceksin?
- Evet, tabi.

- Böyle çöp toplayan kaç kişisiniz?
- Şu anda sadece Bostancı sanayide biz 5 depoyuz. Hemen hemen 3500 kişi filan varız. Maltepe'de var 13 bin, Kadıköy'de var 8 bin.

- Bayağı kalabalıkmışsınız. Sade bu yakada yaklaşık 25 bin kişi, hepiniz her gün yayılıyorsunuz sokaklara; bütün çöplere bakabiliyor musunuz?
- Bakıyoruz valla, başka çıkarı yok.

- Çöplerden değerli ya da işe yarar bir şeyler bulduğunuz oluyor mu?
- Eski saatler çıkıyor bazen, eski resimler çıkıyor, onun dışında pek bir şey yok. Zaten belediye de bırakmıyor, dolaştırmıyor, şimdi görse arabayı alıyor.

- Bir günde ne kadar çöp toplanıyor, biliyor musun?
- Günde, sadece Kadıköy'de ve sadece kâğıt olarak 240-260 ton çıkıyor. 16-17 ton da plastik çıkar.

- Bütün İstanbul'da ne kadar çıkıyordur sence?
- Bütün İstanbul.... e işte Kadıköy, Maltepe, Kartal ... 160 tane hurdacı var, her hurdacıda 25 ton kâğıt, 10 ton da plastik çıkar, ona göre hesaplayabiliriz. Bunu ikiye, belki de üçe katlayınca İstanbul'un yaklaşık çöpünü hesaplayabiliriz.

- Ve bunun hepsini ya da büyük bir çoğunluğunu sizler topluyorsunuz.
- Evet, hem ekmeğimizi kazanıyor hem de geri dönüşümle (recycling) çevreye de yardım etmiş oluyoruz. Ama belediye bizi bırakmıyor.

- Peki kazandığın parayı ne yapıyorsun, ailene mi veriyorsun?
- Evet, onlara veriyoruz. Annemin guatrı var, boğazı şişmişti, ameliyat oldu.

- Şimdi tekrar Diyarbakır'a dönüyorsun; oradan da askere gidiyorsun değil mi?
- Evet.

- Peki evlenmeyi düşünüyor musun?
- Tabi, askerden sonra.

- Kız arkadaşın var mı?
- Şu anda yok, yani köyde babam seçer, bize al der.

- Aaaa.... niye kendiniz seçmiyorsunuz?
- Yani biz beğeniyoruz, hoşumuza gidiyor, babam da gidip alıyor. Köyde başlık parası var 7-8 milyar, yani çok para alıyorlar.

- Gazetemiz aracılığıyla Kanada'daki okurlarımıza iletmek istediğin bir mesaj var mı?
- Bizi rahat bıraksınlar yeter. Biz helalimizle çöpteki kâğıtları öte beriyi topluyoruz ama biz bu işi yapmazsak başka ne iş yapacağız? Aç mı kalalım, hırsızlık mı yapalım? Bizi rahat bıraksınlar, biz de ekmeğimizi böyle kazanıyoruz. Ayıp değil, günah değil, alnımızın akıyla çalışıyoruz.

- Peki sana çok teşekkür ediyor ve bol şanslar diliyorum. İnşallah kâğıtlar, plastiklerle dolu çöpler çıkar karşına hep. Bir de fotoğrafını çekelim, okuyucularımız bu yakışıklı ve onurlu delikanlıyı görsünler.
- Yok abla olmaz, fotoğraf çekilmem, babam kızar, sonra bizi döver.

- Neden?
- Bir sefer bizim arkadaş Kadıköy gazetesi diye bir gazeteye fotoğraf çekildi, belediye görmüş gelip arabasını elinden aldılar; hem de kaç kez kötü muamele gördü. Ben istemem.

- Ama sana başta da söyledim, bizim gazetemiz Kanada'da çıkıyor, buradakilerin seni görüp tanımaları çok zor.
- Yok abla, neme lazım.

- Peki sen bilirsin, biz de arabanın fotoğrafını çekeriz, olur mu?
- Tamam abla, sana iyi günler. Gazetenizde bizim sesimizi duyurduğunuz için de teşekkürler. İnsanlar hiç olmazsa bizim gerçeğimizi de bilsinler.


Mart 2010

Yazarın Önceki Yazıları:
Toronto Başkonsolosu Bilgen, yoğun biçimde açılışa hazırlanıyor
Dr. Khadir: "Bilime inanın!"
Türkiye Turizm Fuarı'ndaydı
Kadınların duygusallığını resmeden ressam: Orhan Alpaslan
Toplumun Muhteşem Süleyman'ı Montreal Caz Festivali'nde döktürdü
"Burada bir hikâye var, bunu çekmeliyim dedim.
Ve hiçbir şey iki kez çekilmedi!"

Türkiye'den Kanada'ya sanat köprüsü ve Ressam Atanur-Asuman Doğan çifti
Montreal'de Türk Kültür Şöleni'ni başlatıyoruz
Duo Romantika'dan dört el'li sevgi damlaları…
Petro Canada'ya karşı işçilerin utkusu
Kriz gerçekten korkunç mu?
"Zekât, bu ülkede herkes tarafından gerektiği gibi uygulansa…"
Zayıflamak sorun değil, onu korumayı bilmeli!
Ressam Ali Refik Ataoğul: "Sanatçı avant-garde olmalı"
Profesyonel bir yardım toplayıcı: Eda Levi
Fethullah hareketiyle ilgili Mahçupyan:
"O ağın içinde pekişmesi sayesinde tabii ki bir siyasi güç"

Mahçupyan: "Hrant'ın ölümünü hâlâ kabullenebilmiş değilim."
"Benim planlamacıya ihtiyacım yok demeyin!"
"Çok paranız olması önemli değil, elinizdekini akıllıca değerlendirin!"
Rum Kıbrıs, Kuzey Kıbrıs yurttaşlarına pasaport veriyor
Melisa, oğlu ve torununa destek için Erivan'dan geldi
İsmail Cem İpekçi: "Kültürünüzü yitirmeyin ama, yaşadığınız topluma da karışın!"